Archive for Ocak 17, 2017

Kuantum Dolanıklık (Quantum Entanglement) Üzerine

Kuantum Dolanıklık yahut Quantum Entanglement, 1935 yılında Einstein, Podolsky ve Rosen tarafından yayınlanan makaleleriyle (Makale: A. Einstein, B. Podolsky, and N. Rosen, 1935, Can quantum-mechanical description of physical reality be considered complete? Phys. Rev., 47, 777) bilim dünyasına giren bir kuantum mekaniksel bir ilkedir.

En anlaşılabilir haliyle kuantum dolanıklık; iki veya daha fazla sayıdaki atomaltı taneciğin birbirlerinden uzakta olmasına bağlı olmaksızın birbirleriyle eşzamanlı olarak etkileşebileceğini başka bir deyişle haberleşebileceğini ifade eder.

1935 yılında ortaya atılan bu teorik öngörü artık bilimsel bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. 2008 yılındaki çalışmada Salart ve arkadaşları İsviçre Telekom fiber hatlarını kullanarak Cenevre civarında ve aralarında yaklaşık 18 kilometre mesafe bulunan ve aynı kaynaktan gelen fotonların Kuantum Dolanıklık hızlarını ölçmüşlerdir (Makale: Testing the speed of ‘spooky action at a distance, Daniel Salart, Augustin Baas, Cyril Branciard, Nicolas Gisin & Hugo Zbinden, Vol 454, 14 August 2008, doi:10.1038/nature07121).

Basit bir anlatımla;

Dolanıklık konusu,bilesik kuantum sistemlerin holistik (bütünlükçü) bir özelliği olan dolanıklık altsistemler arasında yerel-olmayan (non local) korelasyonları inceler. Bu korelasyon ve etkileşim sayesinde kuantum bilişim yani kuantum bilgisayarları kuramında önemli bir aşama aşılmış olmaktadır.

Bu sayede kuantum teleportasyon, kodlama ve kuantum kriptografi gibi birçok kuantum süreçlerinin daha hızlı başarılması kaçınılmazdır artık. Elbette bu konunun son kullanıcı açısından kullanılır hale gelmesi biraz zamana ihtiyacı olduğu gibi anlaşılması/algılanması da güçtür.

Bileşik sistem tanımlaması birbirlerinden ayırtedilebilir ve ayrılabilir altsistemlerden (iki veya daha fazla) oluşan sistemleri tanımlamak için kullanılır.

Az önce söylediğimiz gibi, bileşik sistemin bütünlükçü (bütünleştirici) bir özelligi olan dolanıklık kavramı; bir bilesik sistemin, tek tek alt sistemlerinin durumlarından yararlanılarak yazılamayan durumlarının oldugunu vurgular. İşte bu dolanıklık durumunda altsistemler arasında klasik olmayan (yani kuantum teorisi ile açıklanmaya muhtaç) korelasyonlar vardır. Bu korelasyonlar (yani etkileşimler sayesinde) klasik süreçlerde olmayan amaçları gerçekleştirmek için kullanılabilecek kontrol edilebilir  kaynaklar oluştururlar.

Yukarıda da söylendiği gibi kuantum dolanıklık kavramının ortaya çıkısına öncülük eden çalışma  Einstein-Podolsky-Rosen 1935  makalesidir. Mesela iki farklı sistemden oluşmuş bir bilesik sistemin sahip oldugu kuantum durumlarında, altsistemlerin durumları arasında korelasyon varsa iki sistemin dolanıktır.

Dolanık durumlar daha çok elektronlar ve fotonlarla elde edilmeleri yanında atomlar, çekirdekler ve diger iyonlar da bu amaçla kullanılmaktadır. Örnek vermek gerekirse, aynı orbitali paylasan elektronlar dolanıktır.

Atomaltı süreçler ile ilgili olan dolanıklık mevzuunda  yanlış anlaşılmaması gereken noktayı da bahsetmeden geçmemek lazım. Exacere edilerek bir örnek vermek gerekirse Ankara’daki bir atomaltı parçacık İzmir’deki atom altı parçacıkla haberleşmeye/iletişime geçer/geçecek gibi bir algı oluşmamalıdır.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Son Yıllarda Temel Bilimlerde Oluşan Üniversite Sınavlarındaki Kontenjan Problemi ve Çözüm Önerileri

Bu yazım, http://www.huseyincavus.com.tr/web/temel-bilimlerin-durumu-ve-cozum-onerileri/ adresinde verilen yazımın güncel verilerle genişletilmiş son halidir.  Bu çalışma ayrıca International Conference on Quality in Higher Education -2016 konferansında sunulmuş bir çalışmadır. Tam metin olarak da http://www.icqh.net/icqhpubs adresinde yayınlanmıştır.

 

SON YILLARDA TEMEL BILIMLERDE OLUŞAN ÜNİVERSİTE SINAVLARINDAKİ KONTENJAN PROBLEMİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

 

QUOTA PROBLEM FOR THE FUNDAMENTAL SCIENCES IN THE RECENT YEARS OF UNIVERSITY ENTRANCE EXAMINATION AND SOME SOLUTION PROPOSALS

 

Hüseyin ÇAVUŞ ve Osman DEMİRCAN

Fen Edebiyat Fakültesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale

h_cavus@comu.edu.tr – demircan@comu.edu.tr

 

 

ÖZET

Teknoloji üretiminin temelinde temel bilim olduğu bir gerçektir. Ülke gelişiminin teknoloji üretimine ve dolayısıyla ülkenin temel bilimlerdeki durumuna bağlı olduğu ise net olarak bilinmektedir. Bu çalışmada, gelişmenin ölçütleri ve temel bilimlerin gelişmedeki önemi verildikten sonra yükseköğretimdeki temel bilim bölümlerinin son yıllarda yaşadığı kontenjan problemi ve çözüm önerileri sunulacaktır.

 

ABSTRACT

It is a fact that the fundamental sciences are at the basics of the technology production. It is clear that the development of country depends on the technology production and therefore on the fundamental sciences of the country. In this study, after giving the criteria of the development and the importance of fundamental sciences in development, we will present the quota problem that these science departments in higher education experienced in recent years of the university entrance examinations and also some solution proposal for this problem will also be given.

 

GİRİŞ

Toplumlar daima daha refah, özgür ve sürdürülebilir bir hayat arayışı içinde olmuşlar ve bu duruma ancak ve ancak demokratik ortamlarda yaşamı kolaylaştıran teknolojileri etkin kullanarak ulaşabileceklerini öğrenmişlerdir. Örneğin Avrupa Birliği bu anlayışla varlığını sürdürmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu bağlamda yaşamı kolaylaştıracak teknoloji geliştirmek için temel bilimler (Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik, Moleküler Biyoloji ve Genetik, Astronomi ve Uzay Bilimleri, İstatistik, vb) alanlarında önemli buluşlar gerçekleştirilmektedir. Özellikle 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren bu toplumlarda hızlanan bilim ve teknolojideki gelişmelerde temel bilimlerin çok önemli rol oynadığı görülmektedir.

Bilgi ve inovasyon çağı olma yolunda hızla ilerleme kaydedilen 21. yüzyılda; ülkelerin Bilim ve Teknoloji politikaları ve uygulamaları, dünyadaki yerini, saygınlığını ve refah düzeyini belirlemektedir. Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim, güvenlik gibi toplumun günlük temel ihtiyaçlarını dışa bağımlılığı en aza indirgeyerek karşılamak üzere Bilim ve Teknoloji politikalarını belirlemekte ve Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) çalışmalarıyla gelişmelerini sağlayan yeni bilgi ve teknoloji üretimini gerçekleştirmektedir.

Bu doğrultuda ihtiyaca yönelik ve modern araçların/ürünlerin ortaya çıkarılmasında temel bilimlere dayalı olarak gelişen teknolojiler öne çıkmaktadır. Bunlardan bazıları sırasıyla: İletişim, Ulaşım, Uzay, Enerji, Nükleer, Biyoteknoloji, Nanoteknoloji, Savunma, Genetik ve Hızlandırıcı teknolojileridir. Örneğin; bir uydunun ağırlıklı olarak malzeme, elektronik ve yazılımdan oluştuğunu kabul edersek Temel Bilimlere dayalı AR-GE’nin önemi kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Toplumlarda refah düzeyini arttıran yerli otomobil, uçak, hızlı tren, cep telefonu, uydu, bilgisayar, görüntüleme ve tedavi cihazları, ilaç, hızlandırıcı ve detektör üretebilmenin önemi dikkate alındığında Temel Bilimlere dayalı araştırmaların önemi kolayca anlaşılmaktadır. Gelişmek isteyen yani refah düzeyini arttırmak isteyen her ülkenin özellikle enerji, savunma, iletişim, ulaşım, sağlık gibi alanlarda ihtiyaç duyduğu yüksek teknoloji ürünleri üretip ortaya koyması gerekmektedir. Gelişmede dışa bağımlılığın azaltılması ve yüksek teknolojiye dayalı üretim ile refah düzeyinin arttırılması ancak ve ancak temel bilim alanlarında atılacak adım ve yatırımlarla mümkün olmaktadır.

Durum böyle iken, Ülkemizde son yıllarda “Temel Bilim Bölümleri”nin tercih edilmesinde ciddi bir düşüş yaşanmaktadır. Her geçen yıl “Temel Bilim Bölümleri”nin toplam kontenjan sayısının düşürülmesine rağmen, yerleşen öğrenci sayısı son yıllarda bu kontenjanın yaklaşık 1/3’üne gerilemiş ve hatta bazı bölümlerde dibe vurmuş yani sıfır olmuştur.

Bu durumun arkasındaki temel neden orta öğretimde temel bilimleri tercih edecek öğrenci sayısının yıldan yıla hızla düşmüş olmasıdır. Üniversiteye girme aşamasındaki öğrenciler bölüm tercihi yapmadan önce kendilerine / çevrelerine aşağıdaki soruları sormakta ve verdiği/aldığı cevaplara göre tercihlerini şekillendirmektedir.

  • Mezun olduktan sonra nasıl ve ne şartlarda iş bulabilirim?
  • Acaba öğretmen olabilir miyim?
  • Okurken zorlanır mıyım?
  • Ne kadar para kazanabilirim?

Temel bilim bölümlerine ait kontenjan probleminin inceleneceği bu çalışmada ilk olarak temek bilim ve buna bağlı olarak teknoloji üretimi ile doğrudan bağlantılı olan gelişmişlik ölçütleri ve ülkemizin durumu anlatılacaktır. İkinci bölümde ise öğrencilerin tercih durumu ve temel bilimlerin durumları sayısal verilerle sunulacaktır. Devamında ise, Bologna süreci ve öncelikli alanlar üzerinden iki adet çözüm önerisi ortaya konacaktır. Son bölüm ise sonuçlar için ayrılmıştır.

 

GELİŞMİŞLİK ÖLÇÜTLERİ VE ÜLKEMİZİN DURUMU

Bir önceki bölümde de anlatıldığı gibi refah düzeyinin bir göstergesi olan yerli otomobil, uçak, hızlı tren, cep telefonu, uydu, bilgisayar, görüntüleme ve tedavi cihazları, ilaç, hızlandırıcı ve detektör üretebilmenin önemi dikkate alındığında temel bilimlere dayalı araştırmaların önemi kolayca anlaşılmaktadır. Bir ülkeye ait refah ve gelişmişlik ölçütlerinin bazıları aşağıdaki gibi sıralanabilir.

  • Gelişmişlik düzeyi
  • Toplumun refah düzeyi-Kişi başına düşen milli gelir
  • Yetişmiş insan gücü ve AR-GE istihdamı
  • PİSA sonuçları
  • Milli gelirden AR-GE’ye ayrılan pay

Hepsi birbiri ile bağlantılı olduğu bilinen bu ölçütlerde ülkemizin durumunu ise şöyledir. Sanayileşme ile bağlantılı olarak gelişmişlik düzeyine baktığımızda ülkemiz sanayileşmekte olan ve teknoloji satın alan 111 ülke arasında bulunmaktadır. Tüm dünyada ise 78. sırada yer almaktadır (Tablo 1).

İkinci olarak refah düzeyi ile ilgili harita Şekil 1 de sunulmaktadır. Buna göre ülkemiz ortalama refah düzeyine sahip ülkeler sınıfındadır.

 

Şekil 1. Dünya refah ligi

Kişi başına düşen milli gelire göre toplumlar kıyaslandığında aşağıdaki gibi bir tablo işe karşılaşılmaktadır. Buna göre ülkemiz 10 bin dolarlık kişi başı milli gelirle tarım toplumu sınıfında yer almaktadır.

Yetişmiş insan gücüne baktığımızda ülkemizde AR-GE elemanı sayısı 150 000 (nüfusun 0.002) civarındadır. Gelişmiş ülkelerde bu oran nüfusun 0.006’sı kadardır. Öyleyse 350 000 eleman açığımız olduğu görülebilir. Nitelikli eleman yetiştirmenin en önemli yolarından biri nitelikli doktora mezunu vermektir. Türkiye’de her yıl 4 bin 500 civarında doktora mezunu verilmektedir. Bu sayı Amerika’da 61 bin, Rusya’da 27 bin,   Almanya’da ise 25 bindir.

Çokça konuşulan ve bilgiyi kullanabilmenin ölçüldüğü bir sınav olan PISA (Programme for International Student Assessment) sonuçlarına göre ülkemiz (2012 yılı verilerine göre) 34 OECD ülkesi arasında 33. Sıradadır.

Milli gelirden AR-GE’ye ayrılan payda ayrı bir kriter olarak karşımıza çıkmaktadır. Yıllara göre Gayri safi milli hasıladan AR-GE ayrılan payın sunulduğu Tablo 3’de de görüldüğü gibi, ülkemizin durumu son yıllarda artan bir eğilim gösterse de OECD ortalamasının çok çok altındadır.

Tamamı temel bilimlerle doğrudan veya dolaylı yoldan bağlantılı olan gelişmişlik ölçütlerinde ülkemizin durumu böyleyken temel bilim eğitiminde özellikle üniversite seviyesinde önemli bir daralma yaşanmaktadır.

 

SAYISAL ÖĞRENCİLERİN TERCİHLERİ: FISKİYE MODELİ

Gelişmişlik ve refah liginde temel bilimlerin bu kadar önemli olmasına karşılık ülkemizde çok büyük geriye gidiş vardır. Bu problem kendini öncelikle lise eğitiminde yani ortaöğretimde hissettirmektedir. Ortaöğretimde sayısal sınıf mevcutlarında bir azalma vardır (örneğin 5 sınıfın 4’ü sözel 1’i sayısal). Bu azalma yükseköğretimdeki sayısal bölümleri tercih edecek öğrenci sayısını daha baştan çok aşağılara çekmektedir. Diğer taraftan son birkaç yıllık ÖSYM yerleştirme sonuçlarına göre sayısal öğrenciler, yukarıda sıralanan sorular çerçevesinde, öncelik sırasıyla a) Tıp, b) bölüm fark etmeksizin ODTÜ / Boğaziçi / İTÜ gibi üniversiteler, c) Mühendislik Fakülteleri ve son olarak d) Fen Fakültelerini tercih etmektedir.

Bu durum bir fıskiyeye benzeterek açıklanabilir (Şekil 2): Dört bölmeli bir fıskiyede suyun yukarıdan aşağıya dökülürken farklı büyüklükteki çanakları sırasıyla doldurarak aktığı düşünülsün. Toplam su miktarı, tercih aşamasındaki toplam sayısal öğrenci sayısını ifade etsin. Su yukarıdan aşağıya dökülmeye başladığında öncelikle en üst çanakta bulunan ve iş garantisine sahip olan tıp fakültelerine ait çanağı doldurmaktadır. Bu durumda tıp fakülteleri kontenjan problemi yaşamamakta ve hem nicelik hem de nitelik olarak tamamen dolmaktadır.

Birinci çanaktan dökülen su ile bölüm fark etmeksizin ODTÜ / Boğaziçi / İTÜ gibi üniversiteleri temsil eden ikinci çanak da dolacaktır. Bu üniversiteler nicelik olarak (yani öğrenci sayısı) problem yaşamıyor gibi görünse de nitelikli (yani başarılı) öğrencilerin tercih etmesi noktasında problem yaşadığı bilinmektedir. Yani daha iyi öğrenciler tıp fakültelerine gitmektedir.

Şekil 2. Sayısal öğrencilerin tercihleri

Tercih sırasında üçüncü sıradaki mühendislik fakültelerini temsil eden çanak kalan su ile tamamen dolmamaktadır. Ayrıca hatırlamak gerekir ki iyi öğrenciler birinci ve ikinci çanakta kalmıştır. Büyük şehirlerdeki (özellikle deniz kenarındaki) gelişmiş üniversitelerin mühendislik fakülteleri ve çağa uygun yeni mühendislik bölümleri doluyken kendini çağa uyduramamış ve az gelişmiş üniversitelerdeki mühendislik fakülteleri kontenjan konusunda problem yaşamaktadır.

Fen fakülteleri yukarıda ifade edildiği gibi sayısal öğrenci tercihlerinin son sırasında yer almaktadır. Tercih edilmeme durumundan en çok muzdarip olan fakülteler Tablo 4 ve Tablo 5’te gösterildiği ve anlatıldığı gibi Fen ve Fen-Edebiyat Fakülteleri’nin temel bilim bölümleridir. Şekil 1’de dördüncü, yani en alttaki, çanağın temsil ettiği Fen ve Fen-Edebiyat Fakülteleri’nin temel bilim bölümlerine öğrenci kalmamakta, yani son yıllarda bu çanak dolmamaktadır. Türk Fizik Derneği TÜRKİYE’DE TEMEL BİLİMLER: Durum Tespiti ve Yapılması Gerekenler Raporu’nda da yazıldığı gibi 2011 ve 2012 yılında toplam 335 temel bilim bölümü kapanmıştır (Tablo 4). Ayrıca çoğu bölüm sahip oldukları kontenjanlara göre daha az sayıda ve daha az puana sahip öğrenciler tarafından tercih edilmiştir. Büyükşehirlerde bulunan gelişmiş üniversitelerin temel bilim bölümlerinde dahi kontenjan boşlukları bulunmaktadır. Kapanan bölümlerin tümü ise metropol olmayan ve küçük şehir olarak tanımladığımız illerde yer almaktadır. Tablo 4 incelendiğinde, boşluk oranı 2010, 2011 ve 2012 yıllarında sırasıyla % 16.45, % 28.90 ve % 56.12 olarak gerçekleşmiştir. Mevcut herhangi bir rapor olmamasına rağmen 2013 ve 2014 yılı ÖSYM yerleştirme verilerine bakıldığında, boş kalan kontenjanlardaki olumsuz artış trendinin sürdüğünü tahmin etmek hiç de güç değildir. Bu durum temel bilimler açısından oldukça önemli bir problemdir (Tablo 5).

Tablo 5’te ise bu olumsuz durumdan en çok etkilendiği bilinen Fizik, Biyoloji, Kimya, Astronomi ve Matematik bölümlerine ait bilgiler. Bu olumsuz durum ise en fazla Fizik Bölümlerinde kendini hissettirmektedir.

Demek ki;

  • Öğrenciler temel bilimleri tercih etmiyor.
  • Üniversitelerde temel bilim bölümleri kapanıyor.
  • Daha az sayıda temel bilimci yetişiyor.
  • Temel bilimlerde de eğitim kalitesi düşüyor.
  • Temel bilimlerin önemi düşüyor, kalitesi düşüyor, yapılan yatırımlar düşüyor.
  • Temel bilimlerle ilgili iş kalitesi düşüyor.

Ülkemiz açısından

  • Gelişme yavaşlıyor.
  • Sanayileşme yavaşlıyor.
  • Katma değeri yüksek ürünler yeterince üretilemiyor.
  • Milli gelir ve refah düzeyi artmıyor.

Böyle bir durumda;

  • Bu durum yakın gelecekte olumlu yönde değişmez ise sorunlar çok yoğun hissedilecek ve ülkemiz için büyük sorunlar oluşacaktır.

 

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Üzerinde durulan ve mutlaka çözülmesi gereken bu problem açısından iki çözüm yolu önerilebilir. Bunlardan birincisi: Bologna Süreci çerçevesinde paydaşlar ile uyumlu bir şekilde yükseköğretimi yeniden yapılandırmak, ikincisi ise üniversitelerde temel bilim alanlarında mükemmeliyet merkezleri konseptine uygun bir biçimde, Başbakanlık‐Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK), TÜBİTAK ve Avrupa Birliği Çerçeve Programlarında öncelikli alan olarak gösterilen bölümleri açmaktır.

Bologna Süreci Çerçevesinde Önerilen Çözüm

Bologna Süreci, Avrupa Yükseköğretim Alanı yaratmayı planlayan bir yenilenme sürecidir. Türkiye’de yükseköğretimde ulusal yeterlikler çerçevesi oluşturulmasına yönelik ilk çalışmalar, 2005’te Bergen’de (Norveç) yapılan ve Bologna süreci kapsamında ulusal yeterlilikler çerçevelerinin oluşturulmasını karara bağlayan Bakanlar Zirvesi sonrasında Yükseköğretim Kurulu tarafından başlatılmıştır (DEU İşletme Fakültesi Paydaş Analiz Raporu, 2010).

Yükseköğretim programları üzerinde uygulanması öngörülen “Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi (TYYÇ)” kapsamında uygulama takvimi oluşturulmuştur. Buna göre kağıt üzerinde süreç tasarlanmış, ders kredileri ve öğrencilerin çalışma yükleri belirlenmiş ve mesleki eğitim dahil ön lisanstan başlayarak doktora eğitimi düzeyine kadar yeterlilikler tanımlanmıştır

TYYÇ, ulusal düzeyde yükseköğretim yeterlilikleri arasındaki ilişkiyi açıklayan, paydaşlarca tanınan ve ilişkilendirilebilen, yeterliliklerin belirli bir düzen içerisinde yapılandırıldığı bir sistemdir. Bu aşamada eğitim kurumlarından beklenen, paydaşları ile birlikte, ulusal ve sektörel yeterlikler doğrultusunda kurum misyonuna ve akredite kriterlerine uygun kalite güvence sistemiyle denetlenme özelliğine sahip programlar geliştirmesidir.

Paydaşlar: Öğrenci, Akademisyen, Üniversite, Veli, İşveren, Mezun, Merkezi idare, Yerel irade, Kamu kurumları, o İl’deki ortaöğretim kurumları olarak sıralanabilir.

Ülkemizde her ilde üniversite ve hatta her İl’in ilçelerinde o üniversiteye bağlı bir yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Yukarıda ifade edilen paydaşlar ise o İl’e ait dinamikleri (sanayi, tarih, doğa, coğrafi koşullar, tarım) ifade etmektedir.

Üniversitelerde bölümlerin açılması, bu bölümlere ait ders müfredatlarının oluşturulması noktasında paydaşlar arası koordinasyon çok büyük bir önem arz etmektedir. Bölümlerin açılma sürecinde; üniversite paydaşı, işveren paydaşı ve akademisyen paydaşı koordineli çalışmalıdır. Kontenjan belirleme noktasında hem o İl’deki ortaöğretim kurumlarına hem de işverenin/yerel iradenin istihdam edebileceği işgücü sayısına dikkat edilmelidir. O bölgenin yerel iradesi ve işvereni bu bölümleri açan üniversiteye ulaşım, lojistik, alet edevat ve laboratuar uygulama donanımı noktasında destekte bulunmalı hatta bazı derslere öğretici olarak da girmelidir. Bu sayede öğrenciler gerekli eğitimi uygulamalı olarak alırken problem yaşamamalıdır. Öğrencilerin mezun olduklarında zaten istihdam edilecekleri işyerlerinde staj yapmaları sağlanmasının yanı sıra bazı dersler işyerlerinde işveren ile beraber yapılabilmelidir

Öncelikli Alanlar Üzerinden Önerilen Çözüm

Avrupa Birliği ve Başbakanlık-Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu öncelikli alanları aşağıdaki gibidir:

ENERJİ
Güç ve Depolama Teknolojileri/ Yenilenebilir Enerji Kaynakları (Güneş Enerjisi, Biyoenerji, Rüzgar Enerjisi, Jeotermal Enerji, Hidroelektrik) /Nükleer Enerji /Ulaştırmada Enerji Verimliliği /Hidrojen ve Yakıt Pilleri / Fosil Yakıtlar/ Sanayide Enerji Verimliliği /Konut ve Ticari Binalarda Enerji Verimliliği
SU
Entegre Havza Yönetimi /Arıtma Teknolojileri /İklim Değişikliği /Öncelikli, Spesifik ve Mikro Kirleticiler / Su Bilgi Sistemleri / Coğrafi bilgi sistemleri / Sürdürülebilir Tarımsal Sulama Yönetimi / Sınıraşan Sulara Yönelik Hidropolitik Araştırmalar / Su Tasarruf Teknolojileri Yeniden kullanım /Altyapı ve Dağıtım Sistemleri / Yer Altı Suları ve Yer Üstü Suları /Sağlık Riski Değerlendirmesi /Su Kullanımı ve Su Hakları Araştırmaları / Dağıtım sistemi Su Kalitesi /Su Kalitesini Belirlemek İçin Analitik Metodlar / Sanal Su Çalışmaları /Dezenfeksiyon Yan Ürünleri
GIDA
Biyoteknoloji, Moleküler Biyoloji ve Genetik /Tarla Bitkileri /Zootekni ve Hayvan Besleme  / Gıda Hijyeni ve Sanitasyonu /Gıda İşleme  /Su Ürünleri Yetiştiriciliği /Bahçe Bitkileri /Beslenme ve Diyetetik /Zootekni ve Hayvan Besleme /Tarım Ekonimisi /Gıda Katkı Maddeleri /Toprak ve Bitki Besleme /Tarım Makineleri /Bitki Koruma /Şeker, Şurup, Nişasta, Şekerleme Teknolojisi /Süt, Et ve Hububat Teknolojisi /Tarımsal Yapılar ve Sulama
SAVUNMA
Savunma Bilişimi (Yazılım Mühendisliği/Siber Savunma/ Strateji/Taktik Geliştirme/Bilişim Güvenliği ve Kripto Teknolojileri/İşletim Sistemleri) /Elektronik ve Sensör Sistemlerine Yönelik Teknolojiler /Sinyal, Görüntü ve Ses İşleme Teknolojileri /Radar Sistemleri Tasarım ve Geliştirme Teknolojileri /Tahrip Sistemleri Teknolojileri / Roket /Füze Teknolojileri (Orta/uzun menzil, taktik/balistik tasarım/üretim teknolojileri) /Mayın ve Mayın Temizleme Teknolojileri,Silah ve Mühimmat Teknolojileri / Enerji ve İtki Teknolojileri /Roket/Füze Kompozit Yakıt teknolojileri (Kara, Deniz ve Hava Platform Motor Teknolojileri,Elektriksel İtki Teknolojileri /Yakıt Pili Teknolojileri) /Malzeme ve Proses Teknolojileri /Fotonik/Optik Malzeme Teknolojileri /Hava ve Uzay Platformlarına Yönelik Teknolojiler /İnsansız Hava Aracı Teknolojileri,Aerodinamik Tasarım Teknolojileri / Uydu Sistemleri – Göreve Yönelik Modüler Uydu Gövdesi Geliştirme /Uydu Güdüm ve Kontrol, Yer Kontrol Teknolojileri /Kara ve Deniz Platformlarına Yönelik Teknolojiler /Aerodinamik Tasarım Teknolojileri, Yapısal Tasarım Teknolojileri /Mekanik Tasarım Teknolojileri,Hidrodinamik Tasarım /Enerjik Malzemeler Teknolojileri /Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer Sistemlere Yönelik Teknolojiler
UZAY
Uydu Tasarımı / Uydu Yer Kontrol Yerden Uydu Yönetim ve Görevlendirme /Yer İstasyonu Yer Seçimi /Fırlatma Aracı-Taşıyıcı Geliştirme /Uzay Güvenliği Takip, Kontrol, Tanımlama, İzleme Sistemleri /Uzay Bilimleri Astrofizik, Astronomi ve Kozmoloji, Yakın Uzay Fiziği /Atmosfer Bilimleri ve Yer Gözlemleri / Yaşam Bilim /Malzeme Bilimleri /İleri Düzey Veri ve Görüntü İşleme Uygulamaları
MAKİNE İMALAT TEKNOLOJİLERİ
Robotik ve Mekatronik /Biyocihazlar/ Medikal Makineler/ İmalat Teknolojileri
OTOMOTİV
BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ
İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ
ÇEVRESEL UYGULAMALAR
MALZEME BİLİMLERİ/TEKNOLOJİLERİ

Türkiye’nin bilim ve teknolojide yol arayışlarının yaklaşık kırk yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Günümüzde belirlenmiş öncelikli alanlar ise dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin Türkiye’yi yol ayrımına getirmesi nedeniyle hazırlanmıştır. Öncelikli alanlar geleceğin teknolojilerinde egemenlik sağlayarak uluslararası toplumun refah içinde bir üyesi olmasına ve ülkenin yarınlarını garanti altına almasını sağlayacaktır. Bunun dışında izlenebilecek diğer yolların Türkiye’yi uluslararası toplumun sancılı ve ancak varlığını korumaya çalışan etkisiz bir üyesi olma durumunu değiştirmeyecektir. Bu öncelikli alanlar ise her sektörden ve kesimden binlerce uzmanın arzuladığı bir Türkiye’yi kurmaya yöneliktir. Pek çok ülkenin gerçekleştirdiği teknoloji öngörülerinin en önemli amacı da geleceği arzu edildiği gibi ve birlikte şekillendirebilmeye yönelik bu etkin uygulamayı yaratmaktır. Öncelikli alanlar, yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeler sonucu yukarıda belirtilen türde yeni teknolojilerin ortaya çıkacağını saptamakta ve bunlara egemen olmak için gerekli stratejinin ana unsurlarını çizmektedir.

Avrupa Birliği, Başbakanlık-Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu, Erasmus-Socrates Programlarının en önemli amaçlarından birisi, eğitim sistemlerinin modernleştirilmesi ve kalitesinin arttırılarak insanlık yararına dönüştürülebilmesidir. Endüstriyel teknolojilerdeki araştırmalar ve yeni buluşlar, hem üretim hem de insanların yaşam standartlarının artması konusunda son derece önemlidir. Mühendislik ile temel bilimler aynı temellere dayanıyor olsa da, ikisinin arasında formatik bir kopukluk olduğu ortadadır. Özellikle ürün tasarım ve üretim hatlarında temel bilimlerin eksikliği AR-GE faaliyetleri için harcanan süreleri uzatmanın yanında, üretim maliyetlerinin de ciddi oranda artmasına sebep olmaktadır. Ayrıca, temel bilimlerdeki yüksek bilgi birikiminin endüstriye ve endüstriyel teknolojilere aktarılması önümüzdeki süreçte ulusal kalkınmayı ve modernleşmeyi olumlu yönde etkileyecektir.

Temel Bilimleri doğrudan ilgilendiren, çok disiplinli, disiplinler arası ve endüstriyel uygulamaları da olan ve bahsi geçen kurum ve kuruluşların belirlediği öncelikli alanlar yukarıdaki gibi sıralanabilir.

Üniversitelerimizde temel bilim ve mühendislik bölümlerinin yukarıda  listelenen öncelikli alanlara göre yeniden yapılanması ve en iyiyi yapma hedefi güden mükemmeliyet merkezleri gibi çalışması yukarıda bahsi geçen teknolojilerin ülkemizde geliştirilmesi noktasında çok faydalı olacaktır. Ayrıca bu tip bölümler sayesinde temel bilim ve mühendislik bölümleri arasında var olan ve her geçen gün büyüyen formatik kopukluk da giderilebilecek ve uluslararası nitelikli/paylaşımcı yükseköğretim programları açılmış olacaktır.

 

SONUÇ

Bilgi ve inovasyon çağı olarak nitelendirilen 21. yüzyılda; ülkelerin Bilim ve Teknoloji politikaları ve uygulamaları, üretimleri hem dünyadaki yerini ve saygınlığını hem de refah düzeyini belirlemektedir. Gelişmiş olarak nitelendirdiğimiz toplumlar ve ülkeler günlük temel ihtiyaçlarını dışa bağımlılığı en aza indirgeyerek karşılamak amacıyla Bilim ve Teknoloji politikalarını belirlemekte ve Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) çalışmalarıyla gelişmelerini sağlayan yeni bilgi ve teknoloji üretimini gerçekleştirmektedir.

İhtiyaca yönelik ve modern araçların/ürünlerin ortaya çıkarılmasında temel bilimlere dayalı olarak gelişen teknolojiler çok büyük oranda öne çıkmaktadır. Bunlardan bazıları “İletişim, Ulaşım, Uzay, Enerji, Nükleer, Biyoteknoloji, Nanoteknoloji, Savunma, Genetik ve Hızlandırıcı” biçiminde sıralanabilir. Örneğin; bir uydunun ağırlıklı olarak malzeme, elektronik ve yazılımdan oluştuğunu kabul edersek Temel Bilimlere dayalı AR-GE’nin önemi kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Hal böyle iken ülkemizde temel bilimlere ait yükseköğretim bölümlerine yerleşen/tercih eden öğrenci sayısı, gün geçtikçe azalmaktadır. Bunun temel nedeni, ülke kalkınmasında temel bilimlere gerekli önemin verilmemiş olması, bağlantılı olarak orta ve yükseköğretimde hak ettiği yeri alamamış olması ve gerekli planlama ve yatırımlarda temel bilimlere hak ettiği yerin verilmemiş olmasıdır. Sonuç olarak, orta öğretimde sayısal sınıflardaki öğrenci sayısı hızla azalmakta, bağlantılı olarak da yükseköğretimin temel bilimler (hatta mühendislik bilimleri) ile ilgili birçok bölümüne öğrenci bulunamamakta; ilgili bölümler küçülmekte hatta lisans programları zamanla kapanmaktadır.

Bu çalışmada sorunun çözümü için iki öneri sunulmuştur; a) Bologna Süreci çerçevesinde paydaşlar ile koordineli bir şekilde yükseköğretimin yeniden yapılandırılması ve b) fen ve mühendislik alanlarında mükemmeliyet merkezleri konseptine uygun bir biçimde, Başbakanlık, Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK), TÜBİTAK ve Avrupa Birliği Çerçeve Programlarında öncelikli alan olarak gösterilen yeni bölümlerin açılması ve öğrencilerin bu bölümlere teşvik edilmesidir. Bu bağlamda her düzeyde temel bilim eğitiminin ülke kalkınması açısından önemli olduğu ve güçlenmesi için gerekli yatırımların Bakanlıklar ve merkezi idare düzeyinde yapılması gereği de önemli bir zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

KAYNAKLAR

Başbakanlık Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu 2211-Öncelikli Alanlar Listesi

Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Paydaş Analiz Raporu, 2010

www.bogaz.tv: Prof.Dr. Osman DEMİRCAN ve Doç.Dr. Hüseyin ÇAVUŞ, Çanakkale-Boğaz TV’de yayınlanan 20 Mart 2014 tarihli Bilim Gündemi isimli program kapsamında “Yüksek Öğretimde Sayısal Bölümlerde Kontenjan Problemi” konusunun işlendiği yayın

www.hltv.org blog sitesi

ekonomi.isbank.com.tr

www.oecd.org

pisa.meb.gov.tr

www.osym.gov.tr (2010-ÖSYS Yerleştirme Sonuçlarına İlişkin Sayısal Bilgiler)

www.osym.gov.tr (2011-ÖSYS Yerleştirme Sonuçlarına İlişkin Sayısal Bilgiler)

www.osym.gov.tr (2012-ÖSYS Yerleştirme Sonuçlarına İlişkin Sayısal Bilgiler)

www.osym.gov.tr (2013-ÖSYS Yerleştirme Sonuçlarına İlişkin Sayısal Bilgiler)

www.osym. gov.tr (2014-ÖSYS Yerleştirme Sonuçlarına İlişkin Sayısal Bilgiler)

www.setav.org

Türk Fizik Derneği TÜRKİYE’DE TEMEL BİLİMLER : Durum Tespiti ve Yapılması Gerekenler Raporu; Nisan 2013

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu / Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi (Versiyon 19 [2 Kasım 2004])

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail