Archive for Ağustos 26, 2020

Fizik Nedir? (Kaynakça)

Not: “Fizik Nedir?” yazı dizisi devam edecektir. Bu yazıda buraya kadar kullanılan kaynaklar verilecektir. Yeni yazılar da eklenmeye devam edecektir.

Kaynakça:

  • Aydın Sayılı, 1999, Bilim tarihi, Gündoğan Yayınları,
  • Bilim ve Teknik Dergisi, 2000, Sayı 386 Eki: 20 yyda Bilim ve Teknoloji
  • Cemal Yıldırım, 2015, Bilim Tarihi, Remzi Kitabevi.
  • Cengiz Yalçın, 2015, Kuantum, Akılçelen Kitaplar.
  • Chunglin Kwa, 2011, Styles of knowinga new history of science from ancient times to the present, University of Pittsburgh Press.
  • David Ingram, 2010, The history of continental philosophy.philosophy, politics, and the human The University of Chicago Press.
  • Davide Fiscaletti ve Amrit Srecko Sorli, 2014, The infinite history of now :a timeless background for contemporary physics (Elektronik Book)
  • George Gamow, 1988, The Great Physicists from Galileo to Einstein, Dover Publications.
  • George Sarton, 1995, Antik bilim ve modern uygarlık (Elektronik Kitap)
  • http://www.huseyincavus.com.tr
  • https://en.wikipedia.org
  • https://home.cern/about
  • https://www.ligo.caltech.edu/
  • https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/physics/
  • http://www.indianetzone.com/51/dignaga.htm
  • http://history.cultural-china.com/en/60History12623.html
  • http://www.nkfu.com/misir-takvimi-ozellikleri/
  • https://www.ligo.caltech.edu
  • http://www.wikiwand.com/en/Shen_Kuo
  • Hüseyin Çavuş, Fizik Tarihi Dersi Notları, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fizik Bölümü.
  • John L. Heilbron, 2005, The Oxford Guide to the History of Physics and Astronomy, Oxford University Press
  • John Waller, 2002, Fabulous sciencefact and fiction in the history of scientific discovery, Oxford University Press.
  • Julio A. Gonzalo, Manuel M. Carreira, 2014, Intelligible design :a realistic approach to the philosophy and history of science (Elektronik Kitap)
  • Leonid Zhmud 2006, The origin of the history of science in classical antiquity, Walter de Gruyter.
  • Louis de Broglie, 1992, Yeni Fizik Kuvantumları, Kabalcı Yayınları.
  • National Academy ofSciences, 1975, The history, scope and nature of materials science and engineering, National Academy of Sciences.
  • Orhan Hançerlioğlu, 1985, Düşünce Tarihi, Remzi Kitabevi
  • Pascal Acot, 2005, Bilim Tarihi, Dost Yayınları.
  • Stephen Hawking, 2016, Zamanın Kısa Tarihi, Alfa Yayınları.
  • William Bynum, 2012, A little history of science (Elektronik Kitap).
  • William F. Bynum, 2014, Dictionary of the History of Science, Princeton University Press.
  • Zeki Tez, 2008, Fiziğin Kültürel Tarihi. Doruk Yayıncılık.
  • Zeki Tez, 2009, Astronomi ve Coğrafyanın Kültürel Tarihi. Doruk Yayıncılık.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir? (Bölüm 53)

Muhtelif kütle-çekimsel dalga detektörleri mevcut olmakla birlikte bugüne kadar bu dalgaların tespitini yapamamışlardır. 11 Şubat 2016’da Lazer Interferometer Yerçekimi Dalgası Gözlemevi (LIGO) çalışma grubu, birbirleri ile çarpışan iki kara delikten yer çekimsel dalgalar tespit edildiğini açıkladı. Keşfedilen yerçekimi dalgalarının iki kara deliğin 1.3 milyar ışık yılı ötedeki çarpışmasıyla ortaya çıktığı ve çarpışma sesinin kaydedildiği ifade edildi.

Yaşam üç boyutlu bir evrende geçmektedir. Herhangi bir konumu tanımlamak için üç koordinat ve bir de zaman kullanılmaktadır. Aslında yaşam üç değil dört boyutlu bir evrende geçmektedir Einstein bu zaman koordinatının da uzay koordinatlarına eşdeğer olduğunu göstermiştir. Dört boyutta oluşan bu evren için de uzay ve zamanı ayrı ayrı kullanmak yerine uzayzaman kavramı kullanmıştır. Aslında uzayzaman denildiğinde dört boyutlu evren kastedilmektedir.

Einstein yer çekiminin aslında uzayzamanın eğilmesinden ibaret olduğunu göstermiştir. Cisimlerin kütlesi ne kadar fazla olursa uzayzamanı da o kadar fazla büker. Buna göre herhangi bir taş aslında Dünya tarafından çekilmez. Dünya varlığından dolayı etrafındaki uzayzamanı büker ve taş bu bükülen uzayzamanda aşağıya doğru yuvarlanır. Newton’un yer çekimi kanunu bunun basit durumlar için bir açıklamasıdır. Ama özellikle ışığın kütlesi yüksek cisimlerin yakınında eğilmesini bize açıklayamaz çünkü ışık kütlesizdir ve kütleli cisimlerin kütlesiz bir cismi çekmeleri beklenemez. Işığın bu şekilde bükülmesinden dolayı Güneş’in arkasındaki bir yıldızı Güneş’in yanındaymış gibi görebiliriz.

Yapılan bu gözlem sayesinde evren hakkındaki bilgilerimizin %95’ini ışık ve benzeri elektromanyetik dalgalar ile elde edilirken kütle çekim dalgalarının ölçebilmesi sayesinde artık evren hakkında bilgi elde edebileceğimiz kaynakların sayısı da artmıştır. Bu keşif kendi zamanında çığır açan bir gelişme olan Galieli’nin yaptığı gözlemler kadar değerli bir keşiftir. Bu keşif sayesinde, standart modelin eksik ve açıklanmaya muhtaç parçaları olan kütle çekimsel etkileşimler ve graviton kavramlarının açıklanması için önemli bir yol kat edilmiş oldu.

Not: “Fizik Nedir?” dizisi devam edecektir. Bundan sonraki bölümde buraya kadar kullanılan kaynaklar verilecektir. Yeni yazılar da eklenmeye devam edecektir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir? (Bölüm 52)

İsviçre ve Fransa sınırında yer alan ve Cenevre şehrine yakın olan CERN, dünyanın en büyük parçacık fiziği araştırma laboratuvarıdır. CERN’in kuruluş amacı, üye ülkelerin kendi bütçe olanakları ile gerçekleştiremeyecekleri araştırmaları ortak olarak yürütebilmektir. CERN, Nobel ödüllerine de layık görülen çok önemli bilimsel buluşların yapıldığı bir merkezdir.

CERN İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’nın Fizik alanında ABD’ye yetişebilmesi için 12 Avrupa ülkesinin (Belçika, Almanya, Fransa, Danimarka, Hollanda, İngiltere, İsveç, İsviçre, İtalya, Norveç, Yugoslavya, ve Yunanistan) işbirliği ile 1954 yılında kurulmuştur. Kurulduğundan bu yana Merkez, çok geniş katılımlı uluslararası işbirliğinin başarılı bir örneği olarak hizmet vermektedir. CERN’e üye ülke sayısı 2014 yılı itibariyle 21’dir. Bu ülkeler; Almanya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, Macaristan, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya ve Yunanistan’dır. Gözlemci olarak katılan ülke/kuruluş sayısı 7’dir. Gözlemci statüsündeki ülkeler; Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Japonya ve Rusya Federasyonudur. Ayrıca, Avrupa Komisyonu, UNESCO ve JINR da CERN’de gözlemci olarak temsil edilmektedir.

Türkiye 1961’den 2015 yılına kadar gözlemci statüsünü sürdürmüş,12 Mayıs 2014 tarihinde Cenevre’de imzalanan ve 22.01.2015 tarihli ve 6587 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan “Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü (CERN) Arasında CERN’de Ortak Üye Statüsü Verilmesi Hakkında Anlaşma”ya dair beyanımızı içeren Mektup’un Dışişleri Bakanlığımız vasıtasıyla 06.05.2015 tarihinde CERN’e ulaştırılmasıyla birlikte Ülkemizin CERN’e Ortak Üyeliği gerçekleşmiştir.

Higgs Bozonu ile maddelerin nasıl kütle kazandığının açıklanmasından sonra standart modelde açıklanmayı bekleyen bir diğer konu olan kütle çekimsel etkileşimler ile ilgili olarak 11 Şubat 2016 tarihinde çok önemli bir duyuru yapılmıştır. Alman Fizikçi Albert Einstein’ın Kütle Çekim Teorisi’nde bahsettiği dalgalarının tespit edildiği açıklanmıştır. Bugüne kadar doğrudan doğruya tespit edilemeyen kütle çekimsel ışımanın varlığı dolaylı olarak bilinmekteydi.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir? (Bölüm 51)

Maddelerin nasıl kütle kazandıklarına dair ilk tasarım Francois Englert (1932- ) ve Robert Brout (1928 -2011) ile Peter Higgs (1929 – ) tarafından birbirlerinden bağımsız olarak 1964’de (50 yıl önce) yapılmıştır. Evrenin temel yapıtaşlarının nasıl bir araya gelerek kümelendiklerini, nasıl kütle kazandıklarını ve bizim bugün etrafımızda gördüğümüz herşeyin nasıl oluştuğunu açıklamaya yardımcı olacak teoriyi öne sürmüşlerdir.

50 yıl öncesinde ortaya konulan teori Higgs Bozonu ya da Tanrı parçacığı adıyla bilinen bir atom altı parçacığının varlığını kabul etmekteydi. Bu parçacık CERN’de binlerce bilim insanının çabalarıyla, 2012 yılı Temmuz ayında, CERN’de bulunan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) ile gözlemlenmiştir. Bu başarıları sayesinde 2013 yılı Nobel Fizik Ödülü Higgs ve Englert’e verilmiştir.

Higgs bozonu ile parçacık fiziğinin standart modelinde önemli bir boşluk doldurulmuş oldu. Yani maddeyi oluşturan temel parçacıkların (fermiyon grubuna dahil olan kuarklar ve leptonlar ; kuvvet taşıyıcı parçacıklar olan bozonların) nasıl kütle kazandığı açıklanmış oldu. Bu sayede kuarklar ve leptonlar olarak anılan fermiyon grubu temel parçacıkların kütle kazanması sürecinde aracı parçacık görevi gören Higgs parçacığı gözlenmiş oldu. Bu atom altı parçacıkların kütle kazanmasının açıklanmasıyla proton, nötron, atom çekirdeği, atomlara oradan da maddeye kadar uzanan kütle kazanım silsilesindeki büyük bir boşluk doldurulmuş oldu.

Tanrı parçacığı olarak da bilinen Higgs Bozon’unun da keşfedildiği araştırma merkezi olan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN), Nükleer Araştırmalar için Avrupa Konseyi anlamına gelen Fransızca “Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire” sözcüklerinin kısaltması olarak 1953 yılında Cenevre’de merkezi laboratuvar olarak kurulmuştur. İsmi Fransızca “Organisation Européenne pour la Recherche Nucléaire” ve İngilizce “European Organization for Nuclear Research” olarak değişmesine karşılık kısaltması CERN olarak değişmeden kalmıştır.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir? (Bölüm 50)

Doğada bilinen dört temel etkileşim vardır. Bunlar:

-Kütleçekimsel etkileşim

-Elektromanyetik etkileşim

-Güçlü etkileşim

-Zayıf etkileşim ,

biçiminde sıralanabilir. Kütleçekimi ve elektromanyetik etkileşim günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan etkileşimlerdir. Diğer ikisi yani güçlü ve zayıf etkileşimler ise atomaltı dünyada etkindir. Örneğin kuarkların bir arada durarak parçacıkları oluşturmasını sağlayan etkileşim güçlü etkileşimdir. Zayıf etkileşim ise parçacıkların bozunma sürecinde etkindir. İşte bu dört etkileşimin üçünü (elektromanyetik, güçlü ve zayıf etkileşim) bir çatı altında toplayan/toplamaya çalışan kurama standart model adı verilir.

Standart Model, maddenin temel yapı taşlarını ve bunların etkileşimlerine aracılık yapan; temel kuvvetleri tanımlayan kuramdır. Bu modele göre, bütün maddesel evren, birbirleriyle 4 temel kuvvet aracılığıyla etkileşen; fermiyonlardan (kuarklardan, leptonlardan) ve bu temel etkileşimleri taşıyan bozon ismi verilen taşıyıcı parçacıklardan oluşur.

Fermiyon grubu parçacıklardan kuarklar sırasıyla yukarı, aşağı,üst,alt, tılsımlı ve garip kuarklar olarak toplam 6 çeşittir. Leptonlar ise elektron, elektron nötrinosu, muon, muon nötrinosu, tau ve tau nötrinosudur. Kuvvet taşıyıcı Bozonlar ise kuvvetli etkileşimi taşıyan gluonlar, zayıf etkileşimi taşıyan W+,W- ve W0 bozonları, elektromanyetik etkileşimi taşıyan fotonlar ve son olarak kütle çekimsel etkileşimleri taşıyan gravitonlardır.

Bu model çok sayıda bilim insanının katkılarıyla 20. yüzyılın ikinci yarısında oluşturulmaya başlanmıştır. Önce 1961’de Shelden Glashow (1932 – ) elektromanyetik ve zayıf etkileşimleri birleştiren kuramı ortaya koymuştur. Devamında 1967’de Steven Weinberg (1933 – ) ve Abdus Salam (1926-1996) parçacıklara kütle kazandıran Higgs mekanizmasını Glashow’un kuramı ile birleştirerek elektrozayıf kuramı bilinen haline getirdi. Glashow, Weinberg ve Salam bu çalışmaları için 1979 yılında Nobel Fizik Ödülü ile onurlandırıldı.

Güçlü etkileşim ise 1970’lerde kuarkların varlığının doğrulanmasından sonra pek çok bilim insanının katkılarıyla son halini aldı. Standart modelin yaptığı pek çok tahmin yıllar içinde doğrulandı. Örneğin 1995’te bulunan üst kuark ve 2000’de bulunan tau nötrinosu varlıkları standart model tarafından öngörülmüştür. Standart model, çok başarılı ve kendi içinde tutarlı bir kuram olmasına rağmen hâlâ geliştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Örneğin kütleçekiminin standart model ile nasıl birleştirileceği henüz bilinmemektedir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir? (Bölüm 49)

  1. Yüzyıl Fiziği:

Fizik bilimiyle ilgili olarak 21. yüzyılın en önemli teknolojik gelişmesi nanoteknoloji konusudur denilebilir. Nano kelimesi köken olarak eski Yunancadır ve küçük anlamına gelmektedir. Kendisinden türetilmiş bir kavram olan nanometre ise metrenin milyarda biri kadarlık bir uzunluğu tarif etmektedir. Nanoteknoloji kavramı ise atomik ve moleküler boyutta olan küçük birimleri ifade etmek ve maddeyi atomik boyutu ile kontrol etmek amacı ile kullanılmaktadır. Çalışma konusu olarak atom üstüne atom koyarak yeni maddeler oluşturmayı ve mevcut maddelerin moleküler yapısını değiştirerek yeni maddeler oluşturma çalışmalarını içermektedir. Günümüzde nanoteknolojiye olan ilgi artmakta ve bu alandaki çalışmalar hızlanmaktadır.

Küçük boyutları ifade eden nano kelimesinden türetilen nanoteknolojinin kullanım alanı oldukça geniştir ve genişlemektedir. Fizik, kimya, biyoloji, bilgisayar, malzeme bilimi, elektronik gibi alanlarda kullanımının yanında, tıp alanında da oldukça çarpıcı gelişmelere imkan sağlamaya başlamıştır. Oldukça hızlı ilerleyen bir teknolojidir. Örneğin; nanoteknoloji ile üretilebilecek birçok mikroskobik aygıtlar belki de damarlarımızda dolaşacak ve birer uzman gibi tedavi sağlayacaktır.

Tıbbi teknolojilerdeki biyoteknolojik gelişmeler ve genom projesi ile birleştirilebilecek olan nanoteknoloji insanlık için oldukça faydalı sonuçlar verebilir. Nano boyuta sahip yapıların fiziksel özelliklerini anlaşılması ile yeni bir nano ölçekteki (nanoskopik) dünya ile bir köprü kurulabilir. Bu sayede daha az sürede daha az maliyet ile daha fazla üretim sağlanılabilir. Bu da yaşam kalitesinin artmasını ve daha sağlıklı ve güvenli bir yaşam sürmemizi sağlayabilir. Bunun yanında daha az enerji harcanmasını da sağlayabilir. Bu konu ile bağlantılı 2014 Nobel Fizik Ödülü “yariletken fiziği/malzeme fiziği/fotonik/optoelektronik” konusunda çalışan bilim insanlarına verilmiştir. Ödülü nanoteknolojiyi kullanarak aydınlatmada tasarruf sağlayan ve kısaca LED (light emiting diode) olarak anılan çalışmaları nedeni ile Isamu Akasaki (1929 – ), Hiroshi Amano (1960 – ) ve Shuji Nakamura (1954- ) isimli üç Japon araştırmacı paylaşmıştır.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir? (Bölüm 48)

1992’de Büyük Patlama’ya dair yeni bulgulara ulaşılmıştır. Lawrence Berkeley Laboratuvarları ve California Üniversitesinin ortak yürüttüğü bir projede, Amerikalı kozmolog George Fitzgerald Smoot (1945 – ) başkanlığında bir grup bilim adamı, COBE (Cosmic Background Explorer) uydusu yardımıyla evrenden gelen fon ışımasındaki dalgalanmaların büyük patlamadan arta kalan ışımalar olduğunu keşfetmiştir. Bu başarı Smoot’a 2006 yılı Nobel Fizik Ödülünü getirmiştir.

1994 yılında ise karadeliklerin varlığı ile ilgili ilk kanıtlar bulundu. Hubble Uzay Teleskopu yardımıyla ulaşılan verilere göre 53 milyon ışık yılı ötede bir karadelik gözlendi. Karadeliklerin varlığı ilk defa Albert Einstein ve Karl Schwarzschild tarafından teorik olarak öngörülmüştü ve M87 olarak isimlendirilen bu karadelik bu iki bilim adamının öngörülerinin kanıtı niteliğindeydi.

Bundan bir yıl sonra 1995 yılında gezegen sistemine sahip Güneş benzeri yıldızlar keşfedildi. Esasında 1994 yılında da gezegen gözlemleri yapılmıştı. Lakin bunlar ölü yıldızların veya pulsarların etrafında dönüyorlardı. 1995 yılında bulunan sistem ise Güneş benzeri bir sistemdi ve Dünya’dan 42 ışık yılı uzaktaydı. 1990 yılında uzaya yerleştirilen Hubble Uzay Teleskopu 1996 yılında milyarlarca galaksi keşfi yapmıştır. Her galaksi 50 ile 100 milyar arası yıldız içermekteydi. Yeni bulunan galaksiler arasında spiral veya eliptik olmayan galaksiler de bulunmaktaydı.

1997 yılında daha önce indirilen Viking uzay aracından sonra Pathfinder ismi verilen bir başka uzay aracı Mars gezegenine indirildi ve Mars hakkında yeni bilgilere ulaşmamızı sağladı. 1997 yılının bir diğer önemli gelişmesi ise Güneş sistemimizde Dünya’mız dışında başka bir yerde canlılık olasılığı için Jüpiter’in 16 uydusundan biri olan Europa’nın iyi bir aday olduğu anlaşıldı. Galileo uzay sondasının gönderdiği görüntüler yardımıyla Europa’da buz tutmuş okyanuslara rastlandı. Bu da orada yaşamın başlangıcı için gerekli suyun varlığını ortaya koyuyordu. 1999 yılına gelindiğinde Galileo uzay aracı Jüpiter’in diğer uydusu Io’da bir volkan patlaması saptadı. Bu patlama Güneş sisteminde şimdiye kadar görülmüş en büyük volkan patlaması idi. Lavlarının 1.5 km yükseğe çıktığı gözlendi.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir? (Bölüm 47)

John Bardeen 1956 yılında yarıiletken teknolojisi konusundaki çalışmalarıyla Nobel Fizik Ödülünü kazanmıştır. Fakat Leon Neil Cooper (1930-  ) ve John Robert Schrieffer (1931- ) ile birlikte mikroskobik boyuttaki süper iletkenlik çalışmalarından dolayı 1972 yılında Nobel Fizik ödülünü 2.kez alarak tarih yazmıştır.

1974 yılına gelindiğinde NASA’nın bir başka uzay aracı Mariner 10 havalanmış ve Merkür gezegenine yaklaşıp yüzey topografyası hakkında bildi vermiştir. NASA 1975 yılında Mars’a Viking isimli başka bir araç daha göndermiştir. Mars`ın yüzey yapısını incelemek ve orada yaşam olup olmadığını araştırmak amacıyla 20 Ağustos 1975`te gönderilen Viking başarıyla inip incelemeler yapan ilk uzay aracıdır. 1976 yılında diğer uzay sondaları Voyager-1 ve Voyager-2 fırlatıldı. Güneş sisteminin dış bölümünü incelemek için kalkan bu sondalar gönderildikleri bölge ile ilgili öncesinde hiç bilinmeyen birçok bilgiye ulaşılmasını sağladı. 1981 yılında Amerika uzay mekiği programlarına başladı. İlk kez 1977 yılında uzay mekiği tasarlanmasına rağmen hiç kullanılamamıştır. Sonrasında ise Columbia 12 Nisan 1981’de yolculuğa başlayan ilk uzay mekiği olmuştur.

1984 yılı parçacık fiziği açısından önemli bir yıl olmuştur. Üst kuark (up kuark) parçacığının varlığı deneysel olarak ispatlanmıştır. Bu kuark öngörülerde olduğu gibi +2/3 gibi bir elektriksel yüke sahip iken bu kuarkın eşi niteliğinde olan alt kuarkın (down kuark) yükü ise -1/3’tü. Kütle değeri ise 30-50 GeV/c2 olarak öngörülmüştür.

1985 yılı doğa açısından oldukça önemli bir yıl olmuştur. Hollandalı Paul Jozef Crutzen (1933 – ), Meksikalı Mario Molina (1943 – ) ve Amerikalı bilim adamları F. Sherwood Rowland (1927-2012 ) ozon tabakasında delik olduğunu gözlemlediler. Güneş’ten gelen zararlı mor ötesi ışınları süzme özelliğine sahip ozon tabakasının delinme sebebi artan koloroflorokarbon gazı kullanımıdır. Bu gaz özellikle deodorant ve soğutma sistemlerinde sıkça kullanılan bir gazdır. Bu olayı gözlemleyen Crutzen, Molina ve Sherwood aynı ozon tabakasındaki deliğin düzeltilmesi konusundaki çalışmaları nedeniyle 1995 yılı Nobel Kimya Ödülünü almıştır.

1989 yılında Amerika bir uzay sondası cihazı olan Galileo’yu uzaya göndererek Jüpiter gezegeni konusunda bilgiler toplanmasını sağlamıştır. Bir yıl sonra, 1990 yılında, Hubble Uzay Teleskopu uzay mekiği Discovery tarafından yörüngesine yerleştirilmiştir. Edwin Hubble’ın anısına bu şekilde isimlendirilen teleskop Amerika Uzay ve Havacılık Dairesi NASA ve Avrupa Uzay Ajansı ESA’nın ortak projesidir. Bu teleskop yardımıyla 15 milyar ışık yılı ötesi gözlenebilmiştir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir? (Bölüm 46)

İnsanlı uzay uçuşu yapan Sovyetlerin ardından, uzay çağı savaşlarının devamı niteliğinde olan bir gelişmenin kurulmasından 7 yıl sonra, 1965 yılında NASA’nın Gemini 4 projesi kapsamında uzaya gönderilen James Alton McDivitt (1929 – ) ve Edward Higgins White (1930–1967) adlı astronotlar, uzayda ilk yürüyüşü gerçekleştirmiştir. 21 Temmuz 1969 tarihinde Amerikalı astronotlar Neil Louis Armstrong (1930 – 2012) ve Edwin Eugene Buzz Aldrin (1930 – ) Apollo 11 uzay aracıyla aya inen ve aya ayak basan ilk insan özelliğine sahip olmuştur.

1967 yılına gelindiğinde İngiliz astronom Antony Hewish (1924 – ) ve öğrencisi Jocelyn Bell Burnell (1943 – ) ilk pulsar yıldızını keşfetmiştir. Bu iki gök bilimci bu buluşlarını radyo dalgalarında meydana gelen anlık oynamaları kaydetmek amacıyla özel tasarlanmış radyo teleskop yardımıyla yapmıştır. Pulsar (veya atarca) aslında “kalp gibi atan” anlamına gelmektedir. İngilizcede “kalbin atması” anlamına gelen “pulsate” kelimesinden türetilen pulsarlar, içinde bulundukları nebulaların çekirdeği ve kalbi hükmünde oldukları kadar, kalp atışları gibi muntazam fasıllarla (ritimlerle) uzaya radyo dalgaları gönderen nötron yıldızlarıdır. Bu keşif Hewish’e 1974 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü getirmiştir.

Uzay çalışmaları açısından 1971 yılı özel bir yıl olmuştur. Amerika tarafından Mars gezegenine sonda cihazı gönderilmiştir. Uzay sondaları, Dünya’nın çekim alanından kurtulup gökcisimlerine, gezegenlerarası ya da galaksilerarası uzay boşluğuna gönderilerek veri toplamaya yarayan robotik uzay aracı ve bu aracın yerine getirdiği göreve verilen ortak bir addır. Mars’a gönderilen Mariner-9 aracı, yaklaşık bir yıl boyunca gezegenin yüzeyi hakkında bilgi toplamıştır. Aynı yıl Ruslar ise Salyut-1 adını verdikleri uzay istasyonunu Dünya yörüngesine oturtmuştur. Dünya ve uzay hakkında bilgi toplama ve gözlem yapma amacı olan Salyut-1 Dünya’ya çok yakın bir yerde yörüngeye yerleştirilmiş, yerin çekim gücünden dolayı, her geçen gün yeryüzüne biraz daha yaklaşmış ve 6 ay gibi bir sürede de atmosfere girerek düşmüştür.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail