Archive for Mayıs 27, 2015

Ultraviyole (UV-Moröte) Radyasyonun Madde Üzerindeki Etkileri

Ultraviyole (UV-Moröte) Radyasyonun Madde Üzerindeki Etkileri

Elektromanyetik spektrumun yüksek enerjili kısmında yer alan ultraviyole (UV-moröte) bölge fotonları temas ettiği yüzey tarafından hızla emilir ve yüzeydeki molekülerin elektronlarının iyonlaşmasına (iyonlaşma: atom ve moleküldeki herhangi bir elektronun dış etkenler yardımıyla o atom ve molekülü terk etmesi, serbest hale gelmesi) neden olur. Bu tür iyonlaşmaya fotoiyonlaşma denir.

Enerjinin artması sonucu ultraviyole ışın daha da derinlere doğru nüfuz ederek artan enerji nedeniyle iyonlaşma süreci daha da derinlerde meydana gelir. Örnek olarak yaz mevsiminde ciltte oluşan Güneş yanıkları buna bir örnektir. Çünkü Güneş’ten gelen ışıkların içindeki ultraviyole kısım özellikle güneş ışınları dik geldiğinde ciltte yukarıda anlattığım fotoiyonlaşmayı yani ciltteki yanıkları oluşturur. Ayrıca kaynak yapma işi esnasında kaynak ustalarının gözlerinde meydana gelen kızarma da bu duruma iyi bir örnektir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

X-ışını ve Gamma Radyasyonunun Madde Üzerindeki Etkileri

X-ışını ve Gamma Radyasyonunun Madde Üzerindeki Etkileri

Elektromanyetik spektrumun yüksek enerjili kısmında yer alan X-ışınlarının madde üzerindeki etkisi ise tıpkı UV’de olduğu gibi yine iyonlaşmaya (iyonlaşma: atom ve moleküldeki herhangi bir elektronun dış etkenler yardımıyla o atom ve molekülü terk etmesi, serbest hale gelmesi) neden olmasının yanısıra daha da derinlere nüfuz edebilmektedir. Hatta daha iyonlaşmış olan serbest haldeki elektronlara tıpkı Compton Saçılması deneyinde olduğu çarparak sapmasına ve yerdeğiştirmesine de neden olabilmektedir. Bazen de çok yüksek enerjili X-ışınları çift oluşumu (pair production yani elektron ve onun anti parçacığı olan pozitronun üretim süreci)  sürecine katılarak elektron ve onun anti parçacığı olan pozitronun üretimine de neden olabilmektedir. Çok yüksek enerjili X-ışını fotonları mutasyona da neden olabilmektedir. Gamma ışınları için de benzer hatta aynı şeyler söylenebilir. Yüksek enerjili gamma ışınları fotoiyonlaşma, Compton saçılması ve çift oluşum süreçlerine neden olur.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Mikrodalga (MW) Radyasyonunun Madde Üzerindeki Etkileri

Mikrodalga (MW) Radyasyonunun Madde Üzerindeki Etkileri

Elektromanyetik spektrumun kızılöte bölgesinde yer alan mikrodalgalar maddenin yüklü olmasına veya yükü asimetrik bir şekilde dağılmış olan (örneğin su Yani H2O molekülü) nötr atom ve molekül olmasına bağlı olarak dönme/burulma hareketi (molekül merkezi etrafında dönme) ve dolayısıyla ısınma yaratmaktadır. Bu burulmanın sebebi Lorentz kuvvetidir. Çünkü elektrik ve manyetik alan yüklü parçacıklara kuvvet uygular. Bu kuvvet UV ve X-ışınında oluşan iyonlaşmayı (iyonlaşma: atom ve moleküldeki herhangi bir elektronun dış etkenler yardımıyla o atom ve molekülü terk etmesi, serbest hale gelmesi) sağlayacak kadar yeterli değildir. Bu durum hem infrared hem de görünür bölge içinde geçerlidir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

İnfrared (IR-Kızılöte) Radyasyonun Madde Üzerindeki Etkileri

İnfrared (IR-Kızılöte) Radyasyonun Madde Üzerindeki Etkileri

Elektromanyetik spektrumun düşük enerjili kısmında yer alan enerjili kısmında yer alan infrared (kızılöte) fotonları mikrodalgaya kıyasla daha yüksek enerjili fotonlardır. Bu bölgeye ait fotonlar mikrodalgaya kıyasla biraz daha enerjili olduğundan dönme/burulma hareketinin yerine titreşim (molekül merkezinin maksimum-minimum arasında gidip gelme hareketi) hareketi yapar. Bu tür fotonlarda ışınma ısınmaya neden olabilir. İnfrared fotonları kan damarlarının görüntülenmesinde de kullanılabilmektedir. İnfrared bölge fotonları tıpkı mikrodalga ve görünür bölge gibi iyonlaşmaya (iyonlaşma: atom ve moleküldeki herhangi bir elektronun dış etkenler yardımıyla o atom ve molekülü terk etmesi, serbest hale gelmesi) neden olmaz.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Görünür Bölge (Visible) Radyasyonunun Madde Üzerindeki Etkileri

Görünür Bölge (Visible) Radyasyonunun Madde Üzerindeki Etkileri

Elektromanyetik spektrumda görünür bölge olarak bilinen visible bölge fotonları atom ve moleküldeki elektronların bir üst enerji seviyesine geçmesini sağlar. Bu bölge de tıpkı infrared ve mikrodalga da olduğu molekül içinde bir ısınmaya sebeb olurken iyonlaşmaya (madde içindeki atom ve moleküllerdeki  elektronların ısı ve ışık gibi dış etkenler yardımıyla atom ve moleküldeki yörüngesini terk edip serbest elektron haline gelmesi) neden olamaz. Çünkü enerjisi iyonlaşmayı sağlayacak kadar yüksek değildir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Bir UFO Gördüm Sanki !

Bir UFO Gördüm Sanki !

UFO kelimesi İngilizcesi Unidentified Flying Object (Tanımlanamayan Uçan Nesne) kelimesinin baş harflerinden oluşmaktadır.

“UFO gördüm”,  “UFO kaydı yaptım” gibi ifadeler hep karşımıza çıkmaktadır.

Hatta biraz daha ileri götürüp saniye saniye görüntülediği söyleyenler bile olabiliyor bazen.

Artık neyin daha doğrusu neylerin UFO sanıldığı çok bilinmektedir.

Aslında UFO olduğu zannedilen gök cisimleri veya nesneleri yörünge ve diğer bir çok özellikleri oldukça iyi bilinen Venüs gezegeni, Uluslararası Uzay İstasyonu, İridyum uydusu ve bazen de hatta meteoroloji balonları ve radyo-sonda balonları gibi nesnelerdir.

Bu saydıklarımın ortak özellikleri Güneş ve Ay’dan sonra çıplak gözle görülebilen parlak cisimler olmalarıdır. Zaten bu nedenle hemencecik UFO sanılıyorlar.

İşte bu cisimlere ait olan ve UFO görüntüsü “sanılan” görüntüler gözlemler için uygun olmayan amatör video kameralar tarafından çekildiğinde vatandaşı kolayca yanıltıp ve hatta heyecanlandırabilmektedir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Kelebek Etkisi

Kelebek Etkisi

Kelebek etkisi, birçok disiplin için,  son günlerde oldukça fazla miktarda karşımıza çıkan bir kavramdır. Bu kavram açıklanmadan önce denge, kararlılık/ kararsızlık gibi kavramların tanımlarının ortaya konmasında fayda vardır.

Açıklanması gereken kavramlardan ilki denge…

Denge sistemin veya cismin halini muhafaza etmesi yahut istikrarını sürdürmesi biçiminde tanımlanır. Fizikte ise sistemin veya cismin herhangi bir kuvvet veya kuvvetin döndürme etkisi (tork) etkisi altında olmaması demektir.

İkinci ve üçüncü kavramlar ise kararlılık ve kararsızlık…

Kararlılık kısaca denge durumunda olan bir sisteme verilen küçük pertürbasyonlar sonucunda sistem eğer tekrar denge haline dönebiliyorsa o sistem kararlıdır denmektedir. Şayet dönemiyorsa dengenin kararsız olduğundan söz edilir.

Bu iki kavramın açıklamasını derin çukur biçiminde olan bir kabın içine yerleştirilmiş bilye örneği yardımıyla yapalım. Bu kabı önce normal biçimde bir masanın üzerine yerleştirelim. İçindek bilyeye i az önce bahsettiğimiz gibi küçük bir pertürbasyon verelim. Kap çukur biçiminde olduğundan uyguladığımız pertürbasyon sonunda bilye gide gele döne döne yine eski konumuna yani kasenin tabanında durduğu ilk denge konumuna gelecektir. Az önce verdiğimiz tanımda da söylediğimiz gibi bu cisim kabın tabanında iken kararlı dengedir denir. Şayet kap masanın üzerinde ters olarak konsa idi, kabın üstünde dengedeki bilyeye uygulanacak bir pertürbasyon sonucunda bilye bu denge konumuna tekrar gelemez. İşte bu tür dengelere ise kararsız denge denir.

Bu tanımlardan sonra kaos kavramı üzerinde konuşmaya başlayabiliriz. Üzerinde fazlaca yazılmış, çizilmiş ve konuşulmuş bir konu olan kaos hakkındaki düşüncelerimi yukarıdaki kavramlar üzerinden yapmak uygundur.

Denge durumundaki sisteme ( bu sistem ille de fiziksel bir sistem olmasına gerek yok sosyal olaylar ve olgular da olabilir elbette) küçük bir pertürbasyon uygulansın  ve sistem bunun sonucunda kararsız hale gelsin.

Bu konuyu irdelerken aşağıdaki gibi iki kısaltmaya ihtiyaç vardır. Sistemin adı “A” olsun.

A0 = A sisteminin dengedeki hali

A1 = A sistemi üzerinde uygulanan pertürbasyon

Pertürbasyon uygulandıktan sonra başlangıçta (ilk etapta) bu pertürbasyon sistemde oldukça küçük değişimler oluşturacaktır. Bu ilk aşamaya lineer aşama denir. Bu aşamada A1<<A0’dır. Yani matematiksel ifadelerde pertürbasyona ait iki ve daha büyük üslü terimler ihmal edilebilir. Zaten bu ihmal edilebilme nedeniyle bu aşamaya lineer (1. derece veya doğrusal) aşama denir.

Canlandırabilme açısından A1 pertürbasyonu denge durumuna göre çok çok küçük mesela 1000 kat daha küçük olsun (A1/A0=0.001). Bu durumda karesi 0.000001 olurken üçüncü dördüncü derece etkiler ise daha da küçük olacaktır. Bu nedenle iki ve daha büyük dereceli terimler ihmal edilebilir.

İkinci etapta ise uygulanan petürbasyon biraz daha büyümeye başlasın. Başka bir deyişle pertürbasyonlar ilk aşamadaki gibi küçük değil aksine A0 ve A1 birbiri ile karşılaştırılabilirdir artık. Bu aşamaya nonlinear yani doğrusal olmayan aşama denir. A0 ve A1 birbiri ile kıyaslanabilir olduğundan pertürbasyonun iki ve daha üstü derece etkilerini/terimlerini ihmal etmemek gerekmektedir.

Son aşama ise nonlinear aşamadan sonra gelen büyüyen pertürbasyon sistemi artık kaotik aşamaya taşıdığı aşamadır. Pertürbasyonlar artık sistemi ileri derecede düzensiz olan yani kaos duruma taşımıştır denir.

Görüldüğü gibi en başta çok çok küçük olan ve linear etkilere sahip pertürbasyon tarafından oluşturulmuş kararsızlık devamında daha da büyümüş büyümüş ve aslında başlangıçta dengede olduğunu söylediğimiz sistemi ileri derece düzensiz ve başlangıçtaki dengeden çok ama çok uzakta bir hale getirmiştir.

Artık başlığımızda verdiğimiz “Kelebek Etkisini” tanımlamak uygundur.

Kelebek Etkisi “Çin’de kanat çırpan kelebeğin havada oluşturduğun pertürbasyonun zaman içerisinde git gide büyüyerek Kaliforniya’da fırtına/tufan (çok ileri derecedeki düzensizlik/karmaşa) yaratma olasılığından” bahsetmektedir.

Son olarak acaba yeni durum artık yeni bir dengede midir? Sistemin yeni bir dengeye ulaşma olasılığı var mıdır? biçiminde sorular sorulabilir. Bu durumda yazının baş kısmında verilen denge tanımına göre bir inceleme yapmak gerekmektedir.

Yazımın en başında söylediğim gibi bu yazdıklarım, yalnızca bir pozitif bilim olan fizik sistemleri için değil sosyal veya ekonomik durumlar için de kullanılabilir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Fizik Nedir?

Fizik Nedir?

Fizik bilimi maddenin, madde bileşenlerinin ve enerjinin oluşumunu ve arasındaki etkileşimi inceleyen bir bilim dalıdır. Fizik ayrıca evrende meydana gelen olgu ve olaylara deneylerin, gözlemlerin ve matematiksel metotların yardımıyla akılcı bir sistem içinde açıklamalar getirir.

Eski Yunanca’da fizik doğa anlamına gelmektedir. Bu tanımından dolayı fizik için doğanın felsefi anlatımı tanımı da yapılabilir. Aynı fizik gibi astronomi, kimya, biyoloji, coğrafya ve jeoloji gibi bilim dalarlıda doğayla ilgilenmektedir. Fakat fiziğin en temel doğa bilimi ve aynı zamanda bu doğa bilimlerinin en önemli yardımcıları olduğu gerçektir.

Ayrıca mühendislik ve tıp gibi birçok disiplinin temelini fizik bilimi oluşturmaktadır. Demekki fizik hemen hemen tüm bilimlerin gelişmesine yardımcı olmakta ve birçok konuda onlarla iş birliği yapmaktadır. Elbette ki böyle bir ko-operasyondan fizikte yararlanmakta ve gelişmektedir. Fiziğin en yakın yardımcısı ise matematiktir diyebiliriz. Başka bir deyişle matematik fiziğin dilidir.

Temel bir doğa bilimi olan Fiziğin evrenin sırlarını, madde yapısını ve bunların arasındaki etkileşimlerini açıklamaya çalışırken başlıca üç metodu vardır. Bunlar sırasıyla “gözlem”, “deney” ve “matematiksel modellemedir”.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schrodinger Dalga Denklemi ve Dalga Fonksiyonu

Schrodinger Dalga Denklemi ve Dalga Fonksiyonu

Kuantum mekaniğinin 1. postülasına göre herhangi bir gözlemlenebilir (fiziksel çokluk) bir operatör cinsinden yazılabilir. Bu fiziksel parametrenin ölçümü ise özdeğer denklemi ile bulunur.

Fiziksel parametre olarak toplam enerjiyi ele alalım. Toplam enerji Hamiltoniyen operatörü ile gösterilir. Bilindiği gibi korunumlu sistemlerde toplam enerji korunur.

Korunumlu sistemlerde yazılan Hamilton operatörünün özdeğer denklemine kısaca Schrodinger dalga denklemi denir.

Schrodinger dalga denklemi sayesinde bulunan dalga fonksiyonu kuantum mekaniğinin temel büyüklüklerinden biridir.

Dalga fonksiyonları aşağıdaki özelliklere sahip olmalıdır.

-Normları sonlu olmalıdır yani normlanabilmedirler.

-Sürekli, tek değerli olmalılar ve ıraksak olmamalıdırlar.

-Hem kendisi (parçacık korunumu) hem de türevi (momentumun korunumu) sürekli olmalıdır.

Bilindiği gibi kuantum mekaniğinin özel olan yanı bir sistemin gelecek davranışlarını değil de davranış serilerinin özelliklerini vermesidir. Bu da dalga fonksiyonu ile sağlanır.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Gradyan, Diverjans ve Rotasyonel Kavramları

Gradyan, Diverjans ve Rotasyonel Kavramları

Gradyan skaler bir çokluğun uzaysal olarak artıp artmadığına bakmaya ve artım yönünü belirlemeye yarar.

Diverjans vektörel bir çokluğun batma/ (yani bir noktada buluşan vektörler; tıpkı – elektrik yükünün oluşturduğu elektrik alan çizgileri gibi) veya çıkma/fışkırma ( yani bir noktadan çıkıp tüm uzaya homojen olarak dağılma; tıpkı + elektrik yükünün elektrik alan çizgileri gibi) yapıp yapmadığını belirler.

Eğer bir çokluğun diverjansı pozitif değerler alıyorsa fışkırma, negatif değerler alıyorsa batma yapıyordur.

Ne batma ne de fışkırma yapmıyorsa diverjansı 0’dır. Örneğin manyetik alan çizgileri fışkırma veya batma yapmaz yani kendini oluşturan sebep üzerinde sonlanır. Bu nedenle Maxwell denklemlerinde manyetik alanın diverjansı 0’dır.

Herhangi bir fiziksel çokluğun diverjansı 0 ise o çokluk herhangi bir vektörel potansiyelin rotasyoneli cinsinden ifade edilir. Böyle çokluklara solenoidal çokluklarda denir. Az önce söylediğimiz gibi manyetik alan bu duruma bir örnektir.

Rotasyonel (Curl) herhangi bir vektörel çokluk bir nokta etrafında dolanma/sarılma yapıyorsa o vektörel çokluğun rotasyoneli 0’dan farklıdır. Yani rotasyonel dolanmış/sarılmış miktarının ölçüsünü ve dolanma yönünü verir.

Kuvvet ve iş açısından bakıldığında rotasyonelin sıfır olması, kuvvetin korunumlu olduğu anlamına gelmektedir.

Herhangi bir fiziksel çokluğun rotasyoneli 0’a eşitse o fiziksel çokluk bir skaler potansiyelin gradyanı biçiminde yazılabilir. Bu tür çokluklara korunumlu çokluklar  da denir. Örneğin elektrostatik alan vektörü gösterilebilir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Mekanik Enerji ve Korunumlu / Korunumsuz Kuvvetler

Mekanik Enerji ve Korunumlu / Korunumsuz Kuvvetler

Mekanik enerji, kinetik ve potansiyel enerjilerin toplamı biçiminde yazılır.

Mekanik enerji yardımıyla korunumu kuvvet kavramı tanımlanabilir.

Korunumlu kuvvet, kinetik ve potansiyel enerjilerin birbirine dönüşmesine izin veren kuvvet olarak tanımlanır. Başka bir deyişle Mekanik enerjinin zaman içinde korunduğu (kendisini oluşturan iki enerjinin toplamının sabit kaldığı fakat kendi içlerinde birbirlerine dönüştüğü) sistemlerdir. Örnek olarak gravitasyonel (çekimsel) kuvvet gösterilebilir.

Korunumlu olan kuvvetler herhangi bir potansiyelin gradyanı şeklinde yazılabilir. Başka bir deyişle kuvvetin rotasyoneli 0’dır yani zamandan bağımsızdır.

Korunumlu kuvvetin yaptığı iş için aşağıdaki özellikler sayılabilir.

-Yapılan iş başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki potansiyel enerji değerlerinin farkına eşittir.

-Tersinir bir olaydır.

-Değeri izlenilen yola değil de başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki farka bağlıdır. Bu durumda başlangıç noktası ve bitiş noktası aynı ise yapılan iş 0’dır.

Korunumsuz kuvvet ise; Korunumsuz olan kuvvetler herhangi bir potansiyelin gradyanı şeklinde yazılamadığı ve mekanik enerjinin korunmadığı durumda ortaya çıkar. Örnek olarak akışkan direnci, sürtünme kuvveti gösterilebilir.

 

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Merkezcil Kuvvet

Merkezcil Kuvvet

Herhangi bir m kütleli cisme etkiyen F kuvveti;

– Sabit bir noktaya doğru veya sabit noktadan çıkıyormuş gibi ise

– Sadece r’ye bağlı ise

merkezcil kuvvettir.

Merkezcil kuvvet altında hareket eden bir parçacığın hareketi için aşağıdaki özellikler sıralanabilir:

– Parçacığın izlediği yol düzlemseldir.

– Parçacığın açısal momentumu korunur.

– Yarıçap vektörü eşit zaman aralıklarında eşit alanlar tarar

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Kepler Yasaları

Kepler Kanunları

-Yörüngeler Kanunu: Her gezegen Güneşi odaklarından birine koyan eliptik yörüngelerde hareket eder.

-Alanlar Kanunu: Gezegenler eşit zaman aralıklarlarında eşit alanlar tararlar.

-Periyotlar Kanunu: Gezegenlerin periyotlarının karesi ve büyük eksen uzunluğunun küpü arasında bir orantı vardır.

Bu yasalardan ilk ilkisi çembersel yörüngeler için Copernicus tarafından 1500’lü yılların ilk yarısında ortaya atılmış olup Kepler bu yasaları gözlemler sayesinde doğrulamış ve güncellemiştir. Son yasa ise 1600’lü yılların başlarında Kepler tarafından keşfedilmiştir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Gaz Nedir? Akışkan Nedir? Sıvı Nedir?

Gaz Nedir? Akışkan Nedir? Sıvı Nedir?

Gaz: Tanımına birazdan geleceğimiz sıvı haldeki maddeye daha fazla enerjiler vererek elde edilmiş maddenin durumu olarak tanımlanabilir. Madde gaz halinde ise madde parçacıkları arası mesafe çok uzaktır yani başka bir deyişle aynı maddenin iki parçacığı arası çok açıktır.

Akışkan: Gaz halinde ve serbest halde bulunan madde parçacıkları arasındaki mesafe çok çok kısa ise bu madde sanki sürekli ortam gibi düşünülebilir. Bu sürekli ortama akışkan denir.

Sıvı: Genellikle akışkan ile çok karıştırılan sıvı tanımı için bir önceki akışkan tanımından da yola çıkarak sıvı tanımı için sıkıştırılamayan akışkan demek yerinde olacaktır.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Elektromanyetik Dalgaların Enerjisi ve Foton

Elektromanyetik Dalgaların Enerjisi ve Foton

Elektromanyetik dalgaların enerjisi foton adı verilen ışık parçacıkları (veya paketçikleri) sayesinde taşınırlar.

Daha anlaşılır olması açısından elektromanyetik spektrumun görünür bölgesinde yer alan kırmızı ve mavi ışıkları ele alalım. Bilindiği gibi kırmızı ışık yüksek dalga boylu yani düşük frekanslı (düşük enerjili) iken mavi ışık ise daha düşük dalga boylu yani yüksek frekanslıdır ( yüksek enerjili). Bildiğimiz gibi foton enerjisi planck sabiti h ile frekansın çarpımıdır.

Az önce söylediğimiz enerjinin fotonlarla taşınması  ve örneğini bu iki renk için canlandırmak istersek; bir fotonun içine kırmızı renkte daha az sayıda dalga girerken (tekrarlanma sayısı yani frekansı az)mavi renk içine ise daha fazla dalga girmektedir ( tekrarlanma sayısı yani frekansı yüksektir) diyebiliriz. Çünkü belli bir uzunluk içinde daha fazla dalga girmiş ise başka bir deyişle dalga boyu düşükse frekans ve dolayısıyle enerjisi yüksektir denilebilir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Big Bang (Büyük Patlama) Kuramı

Big Bang (Büyük Patlama) Kuramı

Big Bang (Büyük Patlama) kuramı evrenin kaynağına ve başlangıcına dair günümüzdeki en fazla kabul gören kuramdır. Big Bang kuramına göre en başta evren tekil bir nokta iken milyarlarca yıldır ve halen de genişleyerek şu anki formuna ulaşmıştır.

1920’li yılların başında (1922) Alexander Friedman, Einstein’ın alan denklemleri yardımıyla bir takım çözümlemeler yaparak kağıt üzerinde evrenin aslında genişlemekte olduğunu gösterdi. Einstein kendi ismi ile anılan bu denklemleri ortaya koyarken durağan ve sonsuz bir evren görüşüne sahipti. Friedman’ın bu çözümünden sonra bu denklemlere yeni bir terim daha eklenmesinin gerekliliği ortaya çıktı.

1900’lü yılların başlarında sadece Milky Way (Samanyolu) isimli tek bir galaksinin var olduğuna inanılıyordu. Friedman çözümlerinden önce Amerikalı astronom Vestra Slipher spiral biçiminde bir nebula (bulutsu) ve bu nebulanın ışığının dalga boyunun değiştiğini gözlemlemişti. Bu da o nebulanın bizden uzaklaşıyor olduğunun bir işaretiydi fakat o dönemde kimse bu bilgiyi bu şekilde yorumlayamıyordu.

1924 yılından ünlü Edwin Hubble bu nebulanın mesafesini ölçerek aslında Samanyolu galaksisine ait değilde başka bir galaksiye ait olduğunu ve ayrıca aslında evrende birçok galaksinin olduğunu keşfetti.

1920 yılların ikinci yarısında (1927) Geeorges Lemaitre tıpkı Friedman gibi bazı hesaplamalar yapıp evrenin genişlemekte olduğunu iddia etti. Bu çalışma Hubble tarafından da desteklendi. Bu çözümlere ve gözlemlere göre gerçekten de galaksiler hızla uzaklaşıyordu. Çalışmalarının devamında (1931 yılında) Lemaitre evrenin başlangıçta kısa süre için sonsuz yoğunlukta ve sıcaklıkta olduğu sonucuna vardı. Bu sonuç ise evrenin ilk zamanlar inanılmaz derecede küçük ve yoğun tekil bir nokta olabileceği sonucunu ortaya koymuştur.

Genişleme üzerine çalışmalar hızla ilerlerken bu teorinin öngördüğünün tersine muhalif bazı evren teorileri de ortaya çıkmıştır. Bunların en önemlisi Fred Hoyle’un statik durum kuramıdır. Bu kurama göre yeni madde oluşumları evreni sanki genişliyormuş gibi göstermekteydi.

George Gamow madem evren bir tekil noktadan bir patlama ve genişleme ile bşu anki durumuna geldi o halde o dönemlere ait bir iz olmalıydı. Bu izin adı kozmik mikrodalga fon ışımasıydı. Tartışmalar devam ederken 1960’lı yılların ortasında Arno Penzias ve Robert Woodrow Wilson adındaki iki bilimci bazı ölçümlerde olması gerekenden farklı bazı sinyaller ölçtüler. Bu farklılık aslında kozmik mikrodalga fon ışımasından kaynaklanıyordu. Bu gözlem bu bilim insanlarına 1978 Nobel Fizik Ödülünü kazandırmıştır.

Big Bang (Büyük Patlama) kuramı epey bir kabul görse de; sebebi ve öncesi gibi bazı sorular üzerinde halen tartışmalar sürmektedir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Işık Yayan Diyot (Light Emiting Diode-LED)

Işık Yayan Diyot (Light Emiting Diode-LED)

Başlıktan da anlaşılacağı gibi LED, İngilizce’ de Light Emitting Diode sözcüklerinin kısaltılmış halidir ve Işık Yayan Diyot anlamına gelir.

LED’ler yarı iletken (semiconductor) malzemelerdir. Temel maddeleri ise silikondur. LED’den akım geçtiğinde foton yayarak ışık oluştururlar. Değişik renklerde ışık yayacak biçimde üretilebilirler.

LED’in başlıca önemli kısmı yarı iletken malzemeden oluşan ve ışık vermesini sağlayan LED çipli kısmıdır. LED çipi aslında noktasal bir ışık gibi davranır kılıfı ve içinde yansıtıcısı nedeniyle ışığın belirli bir yönde yayılması sağlanır.

LED’lerin omik dirençleri dinamiktir üzerinden geçen akıma göre değişir. LED’ler tıpkı bir Zener diyot gibi üzerinde sabit bir gerilim düşürür.

LED’lerin yaydığı ışığın (dalga boyu/frekansı), çipi içindeki yarı iletken madde katkılama maddesi (örneğin galyum, arsenit, alüminyum, fosfat, indiyum, nitrit gibi maddeler ile )ile bağlantılıdır. LED’in hangi renkte ışık yayması isteniyorsa ona göre katkılama yapılır.

Aşağıda bazı katkılama biçimleri, dalga boyları (renkleri) ve bunların akım gerilim değerleri sunulmuştur.

Kırmızı LED: 660nm – GaAlAs – ~1,8V- 15mA

Sarı LED: 595nm -InGaAIP – ~2V – 15mA

Yeşil LED: 565nm – GaP – ~2,2V – 15mA

Mavi LED: – 430nm – GaN -~3V – 30mA

2014 Yılı Fizik Ödülü  enerji tasarrufu sağlayan aydınlatma sistemlerine imkân veren LED teknolojisi geliştiren üç Japon araştırmacıya (Isamu Akasaki, Hiroshi Amano ve Shuji Nakamura) verilmiştir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Elektromanyetik Spektrum

Elektromanyetik Spektrum

Elektromanyetik tayf (spektrum) hangi dalga boyu için hangi frekans ve hangi enerjinin denk geleceğinin tahmin edildiği bir çizelgedir.

Her biri farklı yollarla elde edilmiş elektromanyetik radyasyonlar değişik dalga boylarını (frekansları) kapsamaktadır.

Elektromanyetik spektrum üzerinde yüksek frekanslı (dolayısıyla yüksek enerjili) kozmik ışınlar ve gamma ışınlarından, düşük frekanslı (düşük enerjili) radyo dalgalarına kadar farklı frekanslardaki tüm elektromanyetik ışımaları içermektedir.

Elektromanyetik spektrumda; görünür bölge olarak isimlendirilen bölge kırmızı (daha düşük frekans) ve mor (daha yüksek frekans) ışık arası bölgedir.

Görünür ışınlardan daha yüksek frekanslı olan kozmik, gamma, X ve mor ötesi (ultraviyole) gibi ışınlar daha yüksek enerjiye sahiptirler ve bu nedenle tehlikelidirler.

Benzer şekilde görünür ışıktan daha düşük frekanslı olan radyo, mikrodalga ve kızıl ötesi (infrared) gibi ışınlar ise görünür ışınlara göre daha düşük enerjilidirler.

Elektromanyetik spektrumda yer alan bu ışınları yüksek enerjiliden başlayıp düşük enerjili olana doğru bölge bölge tanıtmak gerekirse:

Mor Ötesi Bölge Işımaları

Bu ışımalar sırasıyla aşağıdaki gibidir.

Kozmik Işınlar: Bu ışınlar dış uzaydan gelen radyasyonlardır ve spektrumda en kısa dalga boyuna yani en yüksek frekansa (enerjiye) sahip ışınlardır.

Gama Işınları: Bu ışıma türü atom çekirdeğinde radyoaktivite yoluyla oluşmaktadır Gamma ışınlar bir atom çekirdeğinin çapından daha küçük dalga boylu dalgalar içermektedirler.

X-Işınları: Bu ışımalar özel lambalar, X ışın tüpleri ve metal bir hedefe çarpan hızlı elektronlar gibi mekanizmalar sayesinde oluşturulabilirler. X ışınları (Röntgen ışınları) yumuşak maddelerin içine nüfuz edebilme kabiliyetine sahiptirler.

Mor Ötesi (Ultraviyole) Işınlar: Bu türdeki ışımalar tıpkı X ışınlarında olduğu gibi özel lambalarda, gaz deşarjlarında ve de yıldızların içlerinde üretilirler.

Yukarıda kısaca tanıttığımız spektrumun kısa dalga boylu (yani yüksek frekanslı) bölgesindeki bu tip morötesi bölge ışımaları zararlı olabilirler.

Görünür Bölge Işımaları

Işık diye hitap ettiğimiz elektromanyetik spektrumun bu küçük bölümünü insan gözü görebilir yani insan gözünün gördüğü renkler bu bölgededir. İsimlendirmek gerekirse mor ile başlayan ve kırmızıyla biten renkler vardır.

Kızıl Ötesi Bölge Işımaları

Bu ışımalar sırasıyla aşağıdaki gibidir.

Kızılötesi (İnfrared) Işınlar: Bu ışımalar sıcak ve soğuk maddeler tarafından oluşturulurlar ve bu ışımalar atomlar tarafından emildiklerinde ise maddeyi ısıtırlar. Bu nedenle ısı radyasyonu olarak da isimlendirilirler.

Mikrodalgalar: Radar sistemlerinde kullanılan çok uzun dalgaboyuna sahip düşük enerjili dalgalardır. Bu ışımalar aynı zamanda evlerimizde kullandığımız mikrodalga fırınlarında ve kablo gerektirmeyen (wireless) uzak mesafe iletişimlerde kullanılmaktadırlar.

Radyo Dalgaları: Bu ışımalar elektrik osilasyonları tarafından oluşturulur ve telefon, televizyon ve radyoda bağlantı kablosu gerektirmeden kullanılmaktadırlar.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Elektromanyetik Dalgalar

Elektromanyetik Dalgalar

Elektrik veya manyetik alanlardan bir tanesi zaman içinde (zamana göre) değişmeye başlarsa etrafını etkiler ve diğer tür (elektrik ve manyetik) bir indüksiyon alanı oluşturur. Elektrik ve manyetik alan için bunun gibi olayları birleştiren Maxwell bir bölgede zamanlar değişen elektrik veya manyetik alanlar nedeniyle elektromanyetik dalganın uzayda bir bölgeden diğer bir bölgeye ilerleyebilmesinin mümkün olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca böyle bir bozulma da dalga özellikleri de taşımak zorundadır ve buna elektromanyetik dalga denir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

2014 Nobel Fizik Ödülü

2014 Nobel Fizik Ödülü

Bilim camiasının en prestijli ödülü olan Nobel Ödülllerinden 2014 Yılı Fizik Ödülü  “yariletken fiziği/malzeme fiziği/fotonik/optoelektronik” konusunda çalışan bilim insanlarına verilmiştir. Ödül enerji tasarrufu sağlayan aydınlatma sistemlerine imkân veren bir teknoloji geliştiren üç Japon araştırmacı bu yılki Nobel Fizik Ödülü’ne layık görüldü.

Çalışmalarında Japon uzmanlar Isamu Akasaki, Hiroshi Amano ve Shuji Nakamura, enerji tasarrufu açısından çığır açan ve kısaca LED (light emiting diode) olarak anılan “ışık yayan diyot” sistemini geliştirmişlerdir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Higgs Parçacığı ve 2013 Nobel Fizik Ödülü

Higgs Parçacığı ve 2013 Nobel Fizik Ödülü

Teorisi yaklaşık 50 yıl öncesine dayanan Higgs bozonunun deneysel olarak da gözlenmesiyle ile  parçacık fiziğinin standart modelinde önemli bir boşluk doldurulmuş oldu. Bu boşluğun dolması sayesinde maddeyi oluşturan temel parçacıkların nasıl kütle kazandığı açıklanmış oldu.  Yani kuarklar ve leptonlar gibi temel parçacıkların kütle kazanması sürecinde aracı parçacık görevi gören Higgs parçacığı gözlenmiş oldu.

Bu bahsettiğimiz atom altı parçacıkların kütle kazanmasının açıklanmasıyla kuarklardan oluşan proton, nötron dolayısıyla atom çekirdeği ve atomlara oradan da maddeye kadar uzanan kütle kazanım silsilesindeki büyük bir boşluk dolmuş oldu.

Burada kütle kazanmak derken, şöyle bir soru sorulabilir: Bundan önce kütle kazanmıyor muydu? Elbette ki kazanıyordu. Şu an olan ise kütle kazanmayı sağlayan ve teorik olarak ön görülmesine karşın fakat şu ana kadarda gözlenemeyen parçacığın bulunmasıdır.

Bu parçaçcığın gözlenmesi sayesinde Newton’un 1687 yılında Principia (Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri) kitabında yazdığı evrensel çekim yasasında önemli yer tutan “kütle” kavramı da açıklanmış oldu.
İşte bu açıklamaya çalıştığım nedenler bu parçacığın ve Higgs’in önerdiği kütle kazanım mekanizmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Higgs parçacığından söz edipte Tanrı parçacığı hikayesinden söz etmemek olmaz. Bu ifade ilk olarak 1988 yılı Nobel Fizik ödüllünü almış fizikçi profesör Leon Lederman’ın 1993 yılından verdiği  bir röportajda Goddamn particle (Lanet olası particle) demesinden sonra bilim yazarı Dick Teresi tarafından üretilmiş ve God Particle (Tanrı parçacığı) denmiştir.

2013 Yılı Nobel Fizik Ödülü bu parçacığın teorisi ve CERN’deki LHC’de (Büyük Hadron Çarpıştırıcısı) yapılan ATLAS ve CMS deneyleriyle  kanıtlanmış olmaları nedeniyle Peter W. Higgs ve François Englert’e verilmiştir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Kuantum Mekaniği ve Dalga Mekaniği Nedir?

Kuantum ve Kuantum Mekaniği Nedir?

Kuantum sözcüğü kelime anlamı olarak paketçikli veya tanecikli yapı demektir. Literatürde ilk kez, bu çalışmasıyla 1918 Nobel Fizik Ödülü sahibi olan, Planck’ın 1800 yıllıların sonu – 1900 yılların başında kara cisimden çıkan ışımaların klasik fiziğin beklentilerinden dışında yani aslında sürekli değil de kesikli yani belli dalga boylarında olduğunu ortaya koymasıyla hayatımıza girmiştir.

Devamında ise Einstein’ın kendisine 1921 Nobel Fizik ödülünü kazandıran fotoelektrik etki deneyi sayesinde iyice perçinlenen kesikli/paketçikli yapıya ait bir inceleme biçimidir.  Bu meşhur deneyde Einstein metal yüzeye (kolayca elektron verebilme yeteneğinden dolayı elektronegatifliği çok yüksek olan 1 A grubu elementleri seçilmektedir) ışık göndermiş ve gönderdiği bu ışığın metal yüzeyden elektron söktüğünü yani sistemde elektrik akımı oluştuğunu gözlemlemiştir. Bu gözlediği elektrik akımından yani elektron hareketinden sonra gerçekten ışığın paketçikli/tanecikli yapıda olması gerektiğini ve bundan dolayı da metal yüzeydeki elektronları sökebildiğinden bahsetmiştir. İşte Einstein tarafından bahsedilen bu tanecik aynı Planck’ın kara cisminden de çıkan kesikli yapıya sahip dediği “foton” yani ışık taneciğidir.

Devamında 1922 yılı Nobel Fizik ödülü sahibi Bohr, atomda bulunan elektronların döndüğü varsaydığı kararlı yörüngeler arasındaki geçiş yapan elektronlar yalnızca belirli dalga boylarında (frekanslarda veya enerjide yahut görünür bölge için değişik renkte) paketçikler halinde ışık başka bir deyişle foton yayacağının bulunmasıyla iyice taçlanmıştır.

Yukarıda sıralanan ve her biri ayrı bir köşe taşı olan deneyler ve gözlemler gibi bir çok çalışmada ışığın aslında hem dalga hem de parçacık gibi davranması keşfedilmiş ve kuantum mekaniği ortaya çıkmıştır.

Bu sayede “klasik mekaniğin açıklamakta yetersiz kaldığı atom/atomaltı seviyelerde madde ve ışığın dual yapısını kullanarak madde ve ışığın etkileşmelerini/davranışlarını inceleyen bilim dalıdır” biçiminde bir kuantum mekaniği tanımı yapılabilir.

Dalga Mekaniği nedir? Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Kuantum mekaniği ile ilgili olarak birçok çalışmanın, gözlemin ve deneyin yapıldığı yıllarda 1929 yılı Nobel Fizik ödülü sahibi Luis de Broglie doktora tezinde tıpkı ışığın dual yapısı gibi parçacıklara da bir dalga eşlik edebileceğini önermiştir. Buna madde dalgası adını vermiş ve atomik ölçekte çığır açan dalga mekaniği konusunun doğmasına ön ayak olmuştur.

Devamında 1933 yılı Nobel Fizik Ödülü sahibi Erwin Schrodinger atomik ölçekte elektronun (yani bir parçacığın) davranışını De Broglie’nin çalışmasında adı geçen madde dalgasını ifade eden meşhur dalga denklemiyle incelemiş ve dalga mekaniği kurulmuştur.

De Broglie ve Schrodinger ile aynı yıllarda 1932 yılı Nobel Fizik ödülü sahibi Heisenberg madem elektronların davranışları için meşhur belirsizlik ilkesini ortaya atmıştır. Belirsizlik ilkesine göre atomik ölçekteki bir incelemede hızı kesin olarak tespit edilen elektronun konumu aynı kesinlikle tespit edilememektedir. Elbette ki tespit edilemezlikten bahsedilirken aslında elektronun orada olduğunu fakat nokta atışı bir şekilde yeri tespit edilemediğini söylemekte fayda var.

Heisenberg tarafından yapılan bu belirsizlik tanımından sonra elektronun olma olasılığının bulunduğu yani bulunabileceği konuma için kullanılan orbital kavramına da değinmek de fayda var. Bu konu 1966 yılında Mulliken’e 1966 yılı Nobel Kimya ödülünü kazandırmıştır.

Devamında elektronların spinin (spin Stern ve Gerlach tarafından keşfedilmiştir – 1943 Nobel Fizik Ödülü) keşfiyle modern atom kuramı yani kuantumu da içeren atom kuramı ortaya atılmıştır.

Günümüzde Dalga mekaniği ve kuantum mekaniği kavramları iç içe girmiş iki kavram olup bu nedenle sanki aynı kavramlarmış gibi düşünülmektedir.

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail